Aşk bir kişi ile geriye kalanların farkının çok fazla abartılmasıdır

Sesli Dinle
A -
A +

Başka iş arayışları olan ama şimdilik bir televizyon kanalının genel müdürünün şoförlüğünü yapan delikanlı, zaman zaman kafeteryada gördüğü mahcup tavırlı, açık tenli, kızıl saçlı, kara ve derin gözlü güzel stajyer sunucuya âşık olmuştu. 
Genç ve yakışıklı şoför, normal hayatında cesurdu ama spiker kızın yanında kendisini suçlu gibi hissediyordu.
***
Şoför geceleri kurduğu planlara gündüzleri cesaret edemeyince, duygularını mail’le anlatmaya karar verdi. 
Cümleleri yazıp silerek, düşünüp taşınarak uzun bir mektup yazdı, sevgisini anlattı.
Mektubu bitirince bir kâğıt çıkış alıp cebine koyarak kafeteryaya gitti. 
Aslında sevimliliği, girişkenliği, esprileri, güler yüzüyle kafeteryanın aranan ismiydi şoför. 
En samimi olduğu insanlardan biri de kadınlar konusunda “uzman” ve “tecrübeli” olarak bilinen metin yazarı İskender’di. 
Sağa sola bakınarak kısa sürede onu buldu. Bir masada tek başına oturmuş, gözlüğünün sapı ile alt dişine vura vura cep telefonunda bir şey okuyordu. 
Yanına gidip sandalye çekti: 
- Sana bir şey göstereceğim İskender Baba, dedi, ama aramızda kalmalı.
İskender telefondan kafasını kaldırmadan cevapladı:
- Saçmalıyorsun. Böyle bir uyarı bile hakaret bana. Söyle!
- Biliyorum baba, diyerek iç cebinden çıkardığı dörde katlanmış kâğıt çıktıyı uzattı İskender’e.
Metin yazarı, telefonu masaya bırakıp mektubu aldı, okumaya başladı:
***
“Sabah uyanır uyanmaz insanın aklına gelen ilk şey, en samimi olduğu şeydir. 
Seni tanıdığım günden beri her uyanışımda ilk aklıma gelensin.
Sensiz geçen bir gün bile insanın özlemini kar topu gibi büyütüyor. 
Şu an sen kim bilir nerede, ne yapıyorsun?.. 
Ve etrafındaki insanlar ne kadar şanslı... 
Geçen hafta pazar günü, senin uğruna bir şey yapmak,  bir film sahnesi gibi seni uzaktan bir an olsun görebilmek için kalkıp Rumelikavağı’na, evinin sokağına geldim. 
Bir insan kalbi, bir başka insana âşık olup olmayacağına otuz saniyede karar veriyormuş. 
Seni gördüğüm o günden sonra, tuttuğum her dilekte sen varsın. 
Filmdeki kapıdan önce kadın girerse ‘o da seviyor’, futbolcunun vurduğu bu şutu kaleci kurtarırsa seviyor, bilgi yarışmasındaki adam bu soruyu bilirse seviyor, yemekte salata varsa seviyor, bu sigara paketi dik durursa seviyor, maçı anlatan spiker top Gomis’in ayağına geldiğinde futbolcunun ismini söylerse seviyor, masasında çalışırken kafasını kaldırıp bana bakarsa seviyor...
Kusura bakma, aklıma eseni yazıyorum, bir bütünlük ve mantık yok. 
Zaten seni tanıdığımdan beri mantıkla işim yok!
Neyse, çok uzattım galiba... 
Seni sarsılmaz bir duygu ile, zamanın törpüleyemeyeceği bir kuvvetle sevdiğimi iyi biliyorum.
Zorluğunu ve anlamını bilerek diyorum ki:
NEFESİM OLDUKÇA SENİ SEVECEĞİM...
OLMAZ İSE... 
BU ‘AŞK’, HER TÜRLÜ HAYAL KIRIKLIĞINI DA HAK EDİYOR. DÜNYANIN EN GÜZEL HÜSRANI BU OLUR.
SENİNLE İLGİLİ HER TÜRLÜ YENİLGİYİ, YANILMAYI, BOZGUNU BÜYÜK BİR MEMNUNİYETLE KABUL EDERİM... 
Çünkü ‘Sevgi, sevdiğinin mutluluğunu kendi mutluluğunun önünde tutmaktır’ anlayışına sahibim.
Üzdüysem, özür dilerim.”
***
- Süper olmuş, dedi İskender, ben bile yazamazdım bunu.
- Aşk insanı şair yapıyor be abi, diye cevapladı şoför, kâğıdı geri alırken.
***
Gerçekten de mail etkisini genç şoförün beklediğinden de çabuk gösterdi.
Ertesi gün stajyer sunucu ile şoför arasında her zamankinden daha belirgin bir resmiyet vardı. 
Kafeteryada, yemekhanede, ofiste hiç yüz yüze gelmediler ve hiç konuşmadılar.
Paydos saatinde, aynı salonda bulundukları bir sırada şoförün telefonuna kızdan mesaj geldi: 
“Birlikte çıkalım mı?”
***
Ertesi sabah şoför kafeteryaya girince, metin yazarı İskender’in cam kenarında ve ayakta kendisine elini salladığını gördü, yanına gitti.
- Nasıl geçti?
Şoför sağ elindeki çay bardağını pencere pervazına bıraktı:
 - Kız buraya başladığından beri, evinin önündeki arabasını hiç kullanmamış. Dün sabah denemiş, araç çalışmamış. Akşam akşam gittim benim ustayı getirdim. Taa Kavak’ın yamacında denize bakan bir ev. Neyse, akü bitmişmiş. Değiştirdik. “Araç hazır” diye mesaj attım. İki kişi geldiler; yanındaki Çamlıca Kulesi kadar bir adam, basketbolcuymuş. Önce “Eline sağlık abi, zahmet oldu” dedi, sonra yanındaki adamı bizimle tanıştırdı; nişanlısıymış. Ustanın parasını da nişanlı deve verdi. 
- Haydaa…
- Abi gülüyorsun, üzüyorsun.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.