Banka kasasından servet çıktı

Sesli Dinle
A -
A +

Mahmut ağabeyin vefatının üzerinden üç ay, on gün kadar geçmiş, evdeki matem havası dağılmış, anne Mihriban, büyük kız Nagehan, ortanca oğul Orhan ve en küçük Yiğit, kendi hayatına dönmüştü.

 

O sabah kahvaltı öncesi anne Mihriban Hanım, yatak odasından bir zarfla çıkageldi salona.
Sofrayı düzenlemekle meşgul olan Nagehan’a: 
“Kızım, veraset ilamı ve kasanın anahtarı içinde” diyerek zarfı sehpanın üzerine bıraktı.
Kız, iki kardeşine baktı.
Ortanca kardeş Orhan, sofradan kalkıp zarfı aldı:
“Ablama zahmet vermeye ne gerek var anne? Yiğit’le gider getiririz.”
“Olmaz” dedi anne, “dinimize ve kanunlara uyacağız. Bu bir miras ve üçünüz birlikte hareket edeceksiniz.”

 

Bursa, Burdur ve İstanbul’da hâkimlik yapmış olan Mahmut ağabey; ‘dönülmez yola’ girdiğini hissettiği günlerde hanımına banka kasasından bahsetmiş ve ona bir anahtar vermişti. 
Vefatından sonra çocukları ancak geçen cuma günü mahkemeden veraset ilamı çıkarmışlardı.
Bugün bankaya gideceklerdi.

 

Üç kardeş, banka görevlisi ile birlikte kasaların bulunduğu bölüme girdi. 
Kasa açıldı, görevli dışarı çıktı.
Orhan, kare şeklinde, koyu renkli çelik kutuyu getirip ortadaki masaya bıraktı.
Üçü de sandalyelerini çekip kutunun etrafında toplandı.
Kasadan büyük bir zarf çıktı; zarfın içinden aynı metinden çoğaltılmış üç mektup.
Bu kadar! 
Mektuplarda şöyle yazıyordu:

 

“Evlatlarım,
Size 10 nasihat bırakıyorum. Bunlara uyarsanız hem dünyada hem öbür dünyada rahat edersiniz.
 İki şeye dikkat edin, rahat edin: Bir, ağzınıza girene… İki, ağzınızdan çıkana…
 Herkese karşı şefkatli olun. Unutmayın, kindarla dindar bir arada olamaz.
 Beyin bilgi, kalp sevgi yeridir. Son nefeste beyindekiler silinir, kalptekiler kalır. İmanla veya imansız ölmek kalpteki sevgiye bağlıdır.
 Kim Allah içinse, Allah da onun içindir.
 Parayı sevmedim; parayı seveni de... Onun için parayı cebinize koyun, kalbinize değil.
 Kendimizi kusurlu bilmeliyiz. Kim günahım yok derse, en büyük günahkâr odur.
 Kalp kırmayın, kırık kalpli olun. Kişi ile değil işi ile uğraşın. 
 Unutmayın, insanın parası arttıkça düşmanı artar, ilmi arttıkça dostu artar.
 Mütevazı olun. Toprak olursanız rahmet yağmuru üzerinize yağar, taş olursanız rahmet üzerinizden kayıp gider. Denizin seviyesi sıfır ama bütün nehirler denize akıyor. 
 Kibirli olmayın. Topraktan yaratıldık... Her şey toprağa muhtaç... Ama şu tevazuya bakın ki, toprak herkesin ayağının altında. 
Sizleri Allah’a emanet ediyorum.”

 

Eve döndüklerinde anne berjerde oturmuş, numaralı gözlükleri ile kitap okuyordu. 
Kitaptan kafasını kaldırmadan, ince gözlüklerinin üzerinden çocukların suratını incelemeye başladı. 
Hepsi neşeliydi.
Sehpa üzerine, Özbek hizmetçinin aldığı kahve fincanının yerine kitabı koyup tebessümle ortaya sordu:
“Ee, servet nerede?”
“Kalbimizde” dedi Orhan, koltuğa otururken.
Nagehan itiraz etti:
“Parayı kalbinize değil, cebinize koyun” demiş babam.
“Ben paradan değil, kasadan çıkan servetten bahsediyorum abla.”
Anne en küçük çocuğu Yiğit’e imalı bir gülücükle sordu:
“Sen hayal kırıklığına mı uğradın yoksa Kara Yiğit Paşa’m?”
“Olur mu anne? Ben Mahmut Bey’in oğluyum. Para için üzülmek bize yakışmaz.”
“Maşallah “ dedi anne; “Zaten üzülecek bir şey yok. Hele yemeğinizi yiyin; bankaya giderken umduğunuzdan fazla para yatak odamızdaki kasada duruyor. Babanız, iyice aklınızda kalsın diye bu yöntemi seçti.”

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.