Bir kahve içelim mi?

A -
A +

Öyle bir söz vardı sanki:

 

Bir kadın “hayır” diyorsa bu “belki” demektir; “belki” diyorsa “evet” demektir; “evet” diyorsa o kadın değildir.

 

Neyse, konumuz başka.

 

Akşamüzeri en sevimli tavrını takınarak meslektaşı olan gazeteciye teklifini yaptı:

 

- Beş gündür buralarda yoktum. Özlemişsindir belki. Gel dışarıda bir hasret giderme kahvesi içelim.

 

Beriki kırıcı olmamak için bir anda reddedemedi:

 

- Evden beklerler ama… Nasıl yapsak?..

 

- Canım, öyle gece boyu oturacak değiliz, yarım saat, haydi.

 

- Peki…

 

- E, anlat bakalım, ne yaptın Çin’de? Köpek yedin mi?

 

- Yok canım. Daha neler! Köpek aslında lüks yiyecek, öyle herkese yedirmiyorlar. Neyse, genel olarak yorucu ama güzel geçti.

 

- Çin Büyükelçiliğinin davetiydi değil mi?

 

- Evet.

 

- Ee? Detay?

 

- Malum, Türkiye’den 24 Kasım günü ayrıldık. İki büklüm, on saat yolculuk... Ayaklarım tas kesildi. Üstüne üstlük, iki günlük Pekin gezimizin çoğu da yayaydı. Luyi diye çok seker, çok bilgili ve çok iyi Türkçe konuşan bir rehberimiz vardı. Sonra Yasak Kent, Çin Seddi… Şanghay’a gittik… 29’unda dönüşe geçtik iste. Dün geldim… Dündü değil mi, yorgunluktan zamanı karıştırıyorum.

 

- Dün, evet.

 

- Bugün de gazeteden çıkmadan, uyurgezer gibi günü bitirip, seninle buluştum.

 

Garson gelince, delikanlı kısık sesle sordu:

 

- Lavabo ne tarafta?

 

Garsonun gösterdiği kapıya yönelmeden önce masada birlikte oturduğu hanıma:

 

- Aff edersin, hemen dönerim, dedi.

 

Kız güldü:

 

- Çabuk dön. Çin ile ilgili daha anlatacağım çok şey var.

 

Seda masada yalnız kalınca, sağ elinin uzun parmaklarıyla kızıl saçlarını kavrayıp, hafifçe titreterek arkaya attı. Telefonunu eline aldı, Çin’de çektiği fotoğraflardan hangisinde iyi çıktığını, hangilerini delikanlıya gösterebileceğini seçmeye başladı. Birden gözü Mahmut’un masada bıraktığı telefonuna ilişti.

 

“Bakayım beni nasıl kaydetmiş” diyerek kendi telefonundaki son aramayı tuşladı.

 

Ahşap masada, az ötesinde ışığı yanarak titreyen ekrana kafasını uzattı.

 

“Bas Belası” yazıyordu…

 

 

 

Sadık Söztutan'ın önceki yazıları...

 

Seda hemen ayaklandı, Mahmut gelmeden kaybolmak için…

 

Sigarasını, çakmağını, araba anahtarını ve gururundan geriye kalan küçük parçaları toparlamaya çalışarak…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.