Derbiyi didiklemek

A -
A +

Önce derbinin "mecruhu" Fenerbahçe'yi tek cümle ile aradan çıkaralım: Haydi hep bir ağızdan, Stoch'u kulübede tutup, Bienvenu'yu sağ açığa, Alex'i santrfor mevkiine koyan Aykut Kocaman'ın ikinci yarıda Semih'i ileri, Alex'i geri, Stoch'u sola monte edip rakibini durdurmasına "Günaydın" diyelim. Golleri atan Florya'yı geçti hocam! ... Derbi öncesi çeşitli zeminlerde G.Saray'ın en önemli avantajının büyük ölçüde yenilenmiş bir takıma sahip olmasını göstermiştim. Bunun önemi şu; derbide sahaya çıkan Muslera, Ujfalusi, Eboue, Melo, Elmander hiç F.Bahçe travması yaşamadı. Ne Rapaiç'in harika golünü, ne Volkan'ın kıçıyla top tutmasını, ne dört kırmızı kartı, ne 6-0'lık hezimeti... hiçbirini yaşamadılar. "Maç büyükse biz de büyük futbolcularız" deyip büyük oynadılar. Golleri de onlar attılar. ... Aykut Kocaman gol bölgesinde Alex'i oynatırken, Fatih Terim Elmander ve Baros'u sürmüştü. Böyle bir terazide maç hangi kaleye yığılırdı? ... Fatih Terim'in Semih Kaya ve Emre Çolak gibi "çocukları" derbide on birin aktörleri olarak sahaya çıkarması da manidar... "Sevgili takımım" diyor diğer futbolcularına, "Size o kadar güveniyorum ki, aranıza iki çocuk katmaktan endişe duymuyorum." ... İyi ki varsınız Fırat Aydınus ve Cüneyt Çakır... Başarılı yönetimlerinizle "her derbide bir hakem biter" devri kapandı. Hele Fırat... Yılın en zor derbisinde kaybolarak adeta "döktürdü." (Fırat Hoca, Emre Çolak'ın oyuncu değişikliği sırasında sahadan çıkarken formasını çıkarmasını -bir incelik göstererek- Gökhan Gönül'e şöyle izah etmiş: Gol sevinci sırasında veya rakibi kıştırtma amacıyla forma çıkarılırsa sarı kart gerekir. Burada bir kışkırtma yok, karta gerek yok. Doğrudur.) *** Geldik mi Beşiktaş'a... Trabzonspor'u Avni Aker'de yenmek... Oradan Tel Aviv'e geçip Maccabi'yi 3-2 mağlup etmek... Oradan Antalya'ya gidip sezon boyunca hiç 2 gol yememiş olan Orduspor'u 2-1'le geçmek... Oradan Manisa'ya uğrayıp sezon boyunca hiç 4 gol yememiş Manisaspor'u 4-1'le bozguna uğratmak... Bütün bunları başaran takımın başındaki komutanın, çıkıp, bunların hiçbirini yapamamış, üstelik bir suç isnadıyla cezaevinde bulunan Tayfur Havutçu'ya vefa göstermesi... Kendisinin bir işgalci, bir fırsatçı olmadığını ispatlamak amacıyla, "Galibiyeti Tayfur Hocaya armağan ediyorum" diyebilmesi... Has bir adamsın, hoş bir adamsın Carvalhal... not Nasıl ki bir sohbet programının en sıradan,en anlamsız, en basit soruları, "Bir daha dünyaya gelseydiniz ne olmak isterdiniz?" veya "Mesleğinizin avantaj ve dezavantajları nedir?" yahut "Benim sormayı unuttuğum, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?" türünden sorularsa... Spor muhabirlerinin en anlamsız sorusu da kulüp yöneticileri veya teknik direktörlere yönelttikleri "Hakem hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusudur. Kendinden bir şey katamayan, soracak sorusu olmayan, banal ve basit bir kışkırtma... Yapmayın! lazım olur Türkiye, fair-play listesinde 53 Avrupa ülkesi içinde sondan üçüncü... Ve Türkiye'de 7250 kişiye 1 kitap düşüyor; dünya sıralamasında sondan üçüncü... Bir bağlantı olabilir mi? PANORAMA İÇİN TIKLAYIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.