FAYTON

A -
A +

“Dayi, arkaya kamçi!”

 

Bu söz, 1970’lerin Erzurum’unun faytonlu caddelerinde, çocuklar tarafından seslendirilen meşhur ispiyon cümlesiydi.

 

Önünde iki atı, üstünde eli kamçılı bir sürücüsü ve içinde müşterisi ile rengârenk faytonlar, soğuk şehre sıcaklık katardı.

 

Bazı maceracı çocuklar faytonların arkasına asılır, onları kıskanan akranları da kenardan faytoncuya bağırırdı:

 

- Dayi, arkaya kamçi!

 

“Dayı”nın bu isteği kırmadığına, kamçı yiyerek bizzat şahit oldum! Kimseyi ihbar etmedim ama bendeniz de bir iki kere faytona kaçak tutunmanın bedelini, yüzüme çarpan ince sırımla ödedim.

 

★ ★ ★

 

Nereden çıktı ki şimdi bu eskiye hasret?

 

Sebebi var tabii…

 

O yılların devamında, Erzurum Lisesinde okuyordum ve sınıfımızdaki bir kıza âşık olmuştum. Lise aşkını bilirsiniz; gözü karadır ve hiç unutulmaz.

 

Türkan sınıfın en başarılı kızıydı ama kimse onunla pek muhatap olmak istemez, samimiyet kurmazdı. Hatta biraz da ürkerlerdi ondan.

 

Öndeki sıralarda dizili kızların aksine, arkada otururdu ama her matematik probleminde, her yazılı sonucunda başrol onundu.

 

★ ★ ★

 

Bir kızın, kendisine ilgi duyan bir erkeği hissetmemesi mümkün mü?

 

O bakımdan, bana karşı daha mesafeliydi ve babasını ben öldürmüşüm gibi asık suratla yanımdan geçer, hiç konuşmazdı.

 

Birkaç kere hissettirmeden takip ettiğim için evini, en azından apartmanını biliyordum. Aşağı Mumcu’da üç katlı bir binaya giriyordu.

 

★ ★ ★

 

O akşam paydosunda konuşmaya kararlı bir şekilde arkasına düştüm. Gideceği yolu biliyordum; Numune Hastanesini geçip sağa döndü. Ben mesafeyi kapatmaya çalıştıkça o hızlanıyordu. Sonunda koşarak önüne geçtim:

 

- Lütfen, iki dakika…

 

- Ne?

 

- İki dakika dinler misin?

 

- Hayır.

 

- Lütfen Türkan.

 

- Lütfen Alpaslan.

 

Bir süre yanında yürüdüm:

 

- Seni ürkütmek istemem.

 

Sertçe durdu:

 

- Ne istiyorsun ya?

 

“Seni seviyorum” diyemezdim tabii… Yılı tekrar hatırlatırım; 1973.

 

- Biliyorsun işte.

 

Yumruk yaptığı sağ elinin işaret parmağını açtı, kendi yüzünün etrafında bir daire çizdi:

 

- Şu suratı görmüyor musun?

 

- Gayet iyi görüyorum. Beynime kazınmış durumda, nasıl görmem.

 

Kız, sinirli şekilde bana sertçe bakıp, yoluna devam etti.

 

Takibi bıraktım.

 

★ ★ ★

 

Lise son sınıfın son günleriydi. Yoncalık’ta aynı apartmanda oturduğumuz sınıf arkadaşım Selçuk:

 

- Gel faytonla gidelim okula, dedi.

 

Fayton durağı bizim sokağın başındaydı ve gün yirmi dört saat gübre ve saman kokusu hissederdik.

 

Zayıf, kısa boylu, bıyıklı bir adamdaydı müşteri alma sırası.

 

★ ★ ★

 

Tam Havuzbaşı’nda komutanlığın önünden geçtik, beş on metre kalmıştı okula…

 

- Dayi arkaya kamçi, diye bağırdı bir çocuk.

 

Sonrası bulanık… Adam beni hiç faytondan indirmeden, Selçuk’un da bağırıp çağırmaları arasında, iki yüz metre aşağıdaki Numune Hastanesine götürdü.

 

Doktorun “Gözü gitmiş” dediğini iyi hatırlıyorum.

 

★ ★ ★

 

Bakalım sizin için anlatabilecek miyim:

 

“Dayı” kamçıyı arkaya savurduğunda, deriden sırım faytonun tavan kısmının önüne çarpıyor. Hızla ikiye katlanıp, uç tarafı aşağı, koltukta oturan bendenizin sol gözüne geliyor.

 

Doktorun dediği gibi oldu, “gözüm gitti.”

 

★ ★ ★

 

Hayatta hiçbir şey tesadüf değil.

 

Türkan’ın annesinin “Önce askerliğini yapsın” itirazına rağmen lise biter bitmez evlendik.

 

Size evlilik fotoğrafımızı tarif etmek isterim:

 

Türkan ile düğün salonundan çıkıp, Yoncalık’a gitmek için süslü faytona bindik. Fotoğrafçı, faytoncunun yanına oturdu ve bizim mutluluğumuzu sabitlemeye başladı.

 

En sevdiğimiz poz, ben sağda Türkan solda, yanak yanağa, her ikimizin de burnumuza yakın olan sol gözlerimiz engelli, dıştaki gözlerimiz ise mutluktan parlıyordu.

 

Bir gözü doğuştan kapalı olduğu için, Türkan’ın o güne kadar kendisini hep “kusurlu” görme psikolojisini “tamir eden” bu fotoğrafa, “simetrik mutluluk” adını vermiştik.

 

★ ★ ★

 

O yıllarda çırak olduğum babamın şarküteri dükkânının şimdiki sahibi olarak, evimin yani eşim Türkan ve üç kızımın rızkını temin etmeye çalışıyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.