Görücü usulü mü? Yok daha neler!

A -
A +

İkisi de 30 yaşındaydı.

 

İkisi de ortak tanıdıkları bir kadının tavsiyesi ile görüşme kararı almışlardı.

 

Randevuyu borçlu oldukları kadının evinde, bir akşamüstü bir araya geldiler.

 

Doğal olarak, ikisi de son derece heyecanlıydı. Hayatlarının en önemli kavşağında, ya sağa ya sola sapacaklardı.

 

Çünkü doğmaktan sonra en önemli kavşaktı evlilik…

 

Her iki tarafın da bir iki kaçamak ve kısa bakışmalarla ama hiç göz göze gelmeden geçen görüşmesini, İsmail’in ayağa kalkması bitirdi.

 

Neslihan için görüşmeden geriye kalan izlenim, sert ve asık bir surat… Ciddi bir
adam…

 

Öte yandan, bir ev kızı için 30 yaş, titreyen ellerle yavaş yavaş umut zilinin alarm düğmesine basmak demekti.

 

“Allah’ım sen hayırlısını ver” dedi, kapanan dış kapı sesinin ardından.
Evliliklerinin üç veya dördüncü sabahıydı.

 

İsmail, çıkmak üzere tuttuğu kapı kolunu bıraktı, kendisini uğurlamakta
olan eşine döndü:
- Düğünde takılan para ve altınları sana hediye ettim. Ne varsa…

 

Neslihan, ciddi mi söylediğini, yoksa kendisini sınadığını mı anlamak için kocasının yüzünde bir iz, bir işaret aradı ama bulamadı.

 

Kapıyı çekip gitti adam.

 

Akşam sofrada sadece günün nasıl geçtiğini sorabildi Neslihan. Maddiyat düşkünü görünmemek için takı meselesini açmadı.

 

Ama sabır da bir yere kadardı.
İlerleyen saatlerde kocası yarı kapalı balkonda telefonuyla meşgul vaziyette sigara içerken, Neslihan küçük masanın yanındaki diğer sandalyeyi çekip oturdu.
- Bu takı meselesinde ciddi miydin?
- Kesinlikle.
- Neden peki?
- Sen benim karımsın Neslihan, birinci sebep bu. İkincisi; evim var, dükkânım var, arabam var. İhtiyacım yok yani… (İsmail, Avcılar’da hemen hemen bütün markaların çelik jantını satıyordu)
- Ne bileyim!..

 

Tanıştıkları günden beri ilk defa İsmail’in suratında hafif bir tebessüm belirdi.

 

Böylece hem İsmail’in yüzü aydınlandı hem Neslihan’ın kalbi.
- Buna itiraz edecek bir kaynanan da yok nasıl olsa… (İsmail’in babasının vefatından sonra annesi Amerika’da taksicilik yapan biriyle evlenip Detroit’e gitmişti)

 

Sabah kocası evden çıkar çıkmaz telefona koşan Neslihan, annesine durumu anlattı. Annesi şöyle dedi:
- Karnesine bir “pekiyi” yazdım onun.

 

Neslihan, anne tavsiyesine uygun olarak, o gün kuyumcuya gitti. Avro, dolar, lira ne varsa hepsini altına çevirecekti.

 

Kadın kuyumcu, sayarak, çarparak, bölerek ilginç bir rakam seslendirdi:
- Üç tam, üç yarım, üç çeyrek ediyor.
535 lira da artıyor.

 

Neslihan eve gelip de altınlarını gardırobun üst rafına kaldırmak için çantasından çıkardığında, 2 tam, 3 yarım ve 3 çeyrek altın bulabilmişti.
- Yok yok yok! Dedi kocasına telefonda.
Anlamadım ki, nereye gider bu?!.
- Anlamıyorum, biraz sakin olur musun?
Ne yok?
- Bir tam altın! Bugün paraları altına çevirmiştim.
- Hangi kuyumcuya gittin?
- Ana caddede, sağ sıradaki.
- İnci Hanım.

 

Neslihan hemen kuyumcunun verdiği karta baktı:
- Evet, İnci Kuyumculuk.
- Tamam, tanıyorum. Dükkânı kapatıp Almanya’ya kocasının yanına taşınacaktı, gitmemiş mi henüz?
- Bilmiyorum İsmail. Benim derdim kuyumcu değil, altın.
- Tamam, üzülme sen. Ben de şimdi yola çıktım, uğrar sorarım kuyumcuya.
Hallederiz. Başka bir yere gittin mi?
- Eczaneden bi saç boyası aldım, bir de marketten yemeklik bir iki şey.
- Tamam. Dert etme. Şarjım bitiyor, görüşü…

 

Telefon kesilmişti.

 

Bak şimdi! Olacak şey mi?

 

Muhtemelen “Eyvah, bir altınım yok!” paniği ile çantasını yatağın üzerinde ters çevirip panikle salladığı sırada olmuş olmalı. Neslihan, desenli yatak örtüsünün yastık tarafında altını seçtiğinde
gözleri parladı, birisi hediye getirmiş kadar sevindi.

 

Kocasına haber vermek için heyecanla telefona sarıldı ama “Aradığınız kişiye...”yi duydu.
İsmail akşam kapıdan girer girmez, kırmızı küçük kadife keseyi tebessümle eşine uzatıp, ellerini yıkamaya giderken:

 

- Kuyumcuya uğradım, dedi. Senin altın, hesap makinesinin altına kaymış. İnci Hanım bulunca kasaya kaldırmış… Dedim sana, üzülmene değmezdi.

 

Neslihan mutluluktan deliye döndü.

 

Kocasının getirdiği bu tam altın, atından daha değerliydi!

 

Bunun anlamı açıktı; Neslihan üzülmesin diye kocası yeni bir altın almış ama karısına dünyanın en masum ve en sevgi dolu yalanını söylemişti, “buldum” diye.

 

Neslihan bu jesti bozmadı; hiçbir şey söylemedi, sadece kocasına sevgiyle sarıldı.
Çünkü annesinin “pekiyi” verdiği damadı aslında takdirnamelikti.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.