> sadik.soztutan@tg.com.tr On beş gün önce ayrılmışlardı ama delikanlı bin pişmandı. Üstelik bu hazin sonu kendisi hazırlamıştı. Efendim, olay şuydu: Ünlü bir gazetenin genç Kültür Sanat Yönetmeni, büyük aşk yaşadığı bir ilaç şirketinin Pazarlama Müdiresi hanımı, tam da onun doğum gününde tehlikeli bir sınava tabi tutmuştu: - İstersen ilişkimizi gözden geçirebiliriz. Yani, kendi yolunu çizmekte her zaman serbestsin. Müdire hanım, "Peki, nasıl istersen öyle olsun" deyip, sükunet ve vakarla çekip gitmişti. *** Kültür Sanat Yönetmeni, acı içinde geçirdiği on beş günün sonunda bin pişman olmuş, şimdi telefon, mesaj, mail her yolla genç müdireyi abluka altına alıyordu: "Sadece seni denemiştim, benden memnun musun diye... Hata yaptım, yeniden başlayalım." Kız, bütün bu teklif hatta yalvarmaların hiçbirine itibar etmedi. Cevap bile vermedi. Kültür Sanat Yönetmeni sonunda şu teklifi yaptı cep mesajıyla: "Tamam, ben de ayrılmayı kalbime kabul ettirdim. Son bir isteğim var. Görüyorsun, son günlerde cep telefonlarından eski sevgililerin görüntüleri filan çıkıyor. Diyorum ki, son kez buluşalım ve benim telefonumdaki resimlerini kendi ellerinle sil. Bende hiçbir şeyin kalmasın. Lütfen..." Genç müdireden cevap geldi: "Peki... nerede buluşalım?" *** Bir otel lobisindeki buluşmada iki taraf da geçen beş yıllık birlikteliğe inat, son derece resmiydi. Bir sehpanın etrafına mesafeli oturdular. İkisi de kahve siparişi verdi. Kültür Sanat Yönetmeni yalancı bir öksürükle boğazını temizledi: - Bunca zamanlık dolu-doyum aşka sessiz bitiş yakışmazdı... Senin geleceğin ile benim mutluluğum arasına sıkışan beş yıl... Hiç boşluk bırakmadın giderken... Çünkü her şeyimi alıp gittin... Ben hiçim artık... Titreyen dudaklarının haber verdiği gözyaşları damlamaya başlayınca sehpa üzerindeki kağıt mendillerden birine uzandı. - Yapma, dedi kız... Bir süre eğilerek gözlerini ve burnunu sildi, tekrar doğruldu, tebessüm etti: - Lütfen... Tamamlayayım... Bana bugün beş yılın özetini sorarsan, iki nokta üst üste: Pişmanlık... Çünkü böylesine büyük bir acıyı karşılayacak hiçbir sevgi olamaz. Genç müdire, her gün yüzlerce dehşet vakası ile karşılaşmış bir acil servis hemşiresi gibi ifadesiz ve donuk bakıyordu: - Geçer geçer... Yeni aşklar bulursun... Kültür Sanat Yönetmeni'nin yine dudakları titredi, ağlamak üzereydi: - İnsan bir kere sever... Her insan için dünyada bir tane doğru kişi vardır. Ben bu hakkımı kullandım. Bu yüzden "aşklar" tabiri benim için doğru değil... Noktalama işaretleriyle bile anlaşabildiğimiz bir aşktı bizimki... Olmayacak hayallerim vardı... Olmadı... Genç kızın içi sevgi doluydu aslında... Bir süre sonra elini uzatmadan "Hoşça kal" deyip hızlı hareketlerle dışarı çıktı. Otelden çıkar çıkmaz hıçkırıklara boğuldu. Gazeteci ise külçe gibi yığılıp kaldığı koltukta bir süre daha dalan gözlerle oturduktan sonra, hesabı istedi. Sehpa üzerindeki telefonunu, sigarasını, çakmağını toparlayıp garaj asansörüne yöneldi. *** Harbiye'den Tepebaşı'na doğru giderken kırmızı ışıkta, yandaki arabaya dikkat kesildi. Başıyla selam verdi. Arabadaki de tebessümle cevapladı. Yeşil yanınca önce aracın arkasına geçip selektör yaptı, sonra önüne geçip, "Beni takip et" anlamında işaret etti. Gerçekten o da takip etmeye başladı. Yeşilköy'e kadar arkalı önlü gittiler. Araçlarını park edip bir çay bahçesine oturdular. Kısa bir sohbetten sonra kalkıp önce el ele, sonra birbirlerinin beline sarılarak sahil yolunda yürümeye koyuldular... Arabadan değil, sanki piyangodan çıkan, üniforması ve boynundaki fuları ile mesleğini hemen ele veren güzel bir hanım ile Kültür Sanat Yönetmeni çabuk kaynaşmıştı. ------ Cuma günleri yayınlanır