Bu hafta, dünyanın en güzel manzaralı camisindeyiz.
Şener Şen’in Züğürt Ağa filminin benzerini çekmek için.
Buyurun.
Burası Üryanizade Camii.
Önce camiyi yaptıran kişiyle ilgili üç cümle:
Ahmed Esad Efendi, Sultan II. Abdülhamid Han döneminin şeyhülislamı.
On yıl bu görevi yapmış.
Padişahın kendisine ihsan ettiği Kuzguncuk ile Beylerbeyi arasındaki araziye bu güzel ahşap camiyi inşa etmiş.
Nokta.
Bizim Kâzım ile Hayati, öğlen namazı için bu camiye geliyor. Şadırvanda abdest alıp içeri giriyorlar.
Cemaat namazı bitirmiş, camiden çıkıyor.
Kâzım, boş caminin kırmızı bej renkli halısının üzerine, kendi sağ tarafına ceketini bırakıp namaza duruyor.
Sağında iri kıyım, uzun saçlı, geniş omuzlu, yakışıklı bir genç, sol tarafında da Hayati var.
Tam olarak gözünüzde canlandı mı bilmiyorum. Çünkü bu kısım önemli.
Kâzım ortada namazda, sağında ceketi, onun sağında iri yapılı genç namazda, solda da Hayati henüz kaşlarında, kulaklarında kalmış abdest nemlerini silmekte.
Kâzım ile Hayati sağdakini tanımıyor ama ben size bilgi vereyim.
İri yapılı ve geniş omuzlu, yakışıklı genç, mezun olduğu Marmara Üniversitesi Anadoluhisarı Spor Bilimleri Fakültesinde asistan. İsmi Miraç.
İlk dört rekât namazı kılıyorlar. Sonra Hayati müezzin, Kâzım imam oluyor, Miraç da onlara katılıyor, birlikte farz namazını cemaatle eda ediyorlar.
Kâzım, namaz bitip camiden çıktığında ceketini giyiyor ve elini iç cebine atınca cüzdanın olmadığını fark ediyor.
Panikle sağına soluna bakıyor ve onlarla birlikte namaza duran Miraç’ı az ileride, sahil yolunun deniz tarafında, Beykoz istikametine yürürken görüyor.
Hemen ardından koşup sol kolundan yakalıyor, kendine çeviriyor.
- Kusura bakma ama sormak zorundayım birader. Çünkü camide üç kişiydik. Cüzdanımı sen mi aldın?
Miraç bir süre duraklıyor, sonra karşı soruyla cevap veriyor:
- Ne kadar para vardı cüzdanında?
Kâzım kısa bir süre düşünüyor. Belki de cüzdanını düşürdü, bu adam buldu, şimdi test için, cüzdanın içindeki parayı biliyor mu diye “sağlama” yapmak için soruyordur. Tam miktarı söylüyor:
- Dört yüz seksen lira. Ayrıca kimlik kartım, ehliyetim, kredi kartım, bir sürü şeyim var cüzdanda. Kontrol edeceksen ismim Kâzım Kaya.
Asistan Miraç gür saçlarını arkaya doğru taradığı sağ elini pantolonunun sağ arka cebine götürüyor. Kâzım “Tam zamanında yakalamışız, yoksa adamı hayatta bulamazdım. Neyse ki cüzdanıma kavuşuyorum” diye düşünüyor. Ama Miraç onun beklediği siyah değil, kahverengi bir cüzdan çıkarıyor. Baş ve işaret parmağını cüzdanın içine sokup, saydığı beş yüz lirayı:
-Buyurun, diyerek Kâzım’ın eline sıkıştırıyor.
-Kardeş ben senden para değil cüz…
Tam o sırada, ayakkabılarını bağladığı için geciken ve uzaktan neler olup bittiğini tahmin eden Hayati koşturuyor, yanlarına geliyor, Kâzım’a dönüyor:
-Ne yapıyorsun sen?
-Cüzdanım çalınmış, şey yani kaybolmuş.
Hayati hemen suçlanan Miraç’ın koluna giriyor, sol eliyle hafifçe göğsüne vuruyor:
-Kardeş, kusura bakma lütfen. Çok özür dileriz. Cüzdan bende.
Kâzım:
-Nasıl, niye diye soruyor şaşkınlıkla.
-Oğlum, abdest alırken Züğürt Ağa filmindeki gibi cüzdanını aşırarak şaka yapmak istemiştim.
-Cüzdanım sende mi yani?
Hayati, Kâzım’a kaşlarını çatıyor, tekrar adamdan özür diliyor.
Kâzım da şoke olmuş durumda:
-Birader… abiciğim, lütfen kusura bakma, bilemezdim, diyor.
Az önce avucuna tutuşturduğu paraları Miraç’a geri uzatıyor.
Miraç sağ elini “dur” işareti yapar gibi havaya kaldırıyor, şöyle diyor:
-Belki de hayırlı oldu bu. Kitap okur musunuz bilmiyorum. ‘Tam İlmihâl’ diye çok önemli ve çok kıymetli bir eser var. Size de tavsiye ederim. Hüseyin Hilmi Efendi yazmış. Orada okumuştum. Cennette bir bölüm varmış, “Allah için bırakanlar” bölümü. Ben o parayı size bırakıyorum. Zaten verirken sadaka diye niyet etmiştim. Siz ister kullanın ister bir fakire verin.
Geride iki şaşkın adam bırakarak Beykoz’a doğru yürümeye devam ediyor genç asistan.