Ölmüşlerimizi unutmamalıyız. Ölülere, dua ile, istiğfar etmekle, onlar için sadaka vermekle yardım etmek, imdatlarına yetişmek lâzımdır. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Ölünün mezardaki hâli, imdat diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duayı gözler. Kendisine bir dua gelince, dünyanın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşayanların duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.)
Hadis-i şerifte, (Bir kimse, kendisi için veya başkası için yetmiş bin adet Kelime-i tevhîd okursa, günahları af olur) buyuruldu.
İslam âlimlerinin büyüklerinden Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleri, bozuk işleri olan fâsık birinin kabri yanına oturmuştu. Kabir sahibinin azap gördüğü malum oldu. “Bu mezarda Cehennem ateşi var. Kabir sahibinin imanlı olmasında şüphe ediyorum. Ruhuna (Hatm-i tehlîl) [70 bin kelime-i tevhid] sevabı bağışlayacağım. İmanı varsa, af olur” buyurdu. Hatm-i tehlîlin sevabını bağışladıktan sonra, “Elhamdülillah imanı varmış, azaptan kurtuldu” buyurdu. [Makamat-ı Mazheriyye]
Hikmet ehli mübarek bir zat buyuruyor ki:
O hâlde, ölmüşlerimizi unutmamalıyız. Onlara her akşam, hiç olmazsa cuma ve pazartesi geceleri hediyelerini göndermeliyiz. Ölmüşlerimize böyle hediye göndermeyi çoluk çocuğumuza da öğretmeliyiz ki, öldükten sonra bizi unutmasınlar, hediyelerimizi göndersinler.