İslam âlimlerinden büyük bir zat, talebelerine "Efendim, biz çok bahtiyarız" buyurur ve sebebini şöyle anlatır: 1- Allahü teâlâ, bizi insan olarak yarattı. Başka bir varlık olarak yaratmadı. 2- Müslüman olarak yarattı. Bütün peygamberlerin ümmetleri de Müslümandı. 3- Bizi Muhammed aleyhisselâmın ümmeti olarak yarattı. 4- Bize Ehl-i sünnet itikadını ve Ehl-i sünnet âlimlerini yani dört hak mezhep âlimlerini; İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam-ı Şâfii, İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmed bin Hanbel ve onların yolunda giden âlimleri (rahmetullahi aleyhim) tanımayı nasip etti.”
Bunlar kolay ele geçebilecek şeyler değildir. Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsanıdır. Büyük bir nimettir.
Hiçbir zorlama olmadan, İslam dinini seve seve kabul eden insanların, İslam dini hakkında söyledikleri güzel, açık, candan sözlerini okuyunca, insan, Ehl-i sünnet âlimlerini tanıyan ve seven bir Müslüman olduğuna ne kadar şükrediyor ve dini ile ne kadar iftihar ediyor! Nimetin elde kalmasına sebep, o nimete şükretmektir. Müslüman olmak nimetinin şükrünü, ancak dinimizi yaşamakla ve dinimize hizmet etmekle yerine getirebiliriz. Dinimizi yaşamakla, aynı zamanda dinimize de hizmet etmiş olmaktayız.
(Niçin Müslüman oldunuz?) sualine cevap veren ve yeni Müslüman olan din kardeşlerimiz, hakiki Müslümanları ve onların hayat tarzını gördükten sonra, hayran kalıp, İslam’ı araştırmaya başlamışlar ve bunun neticesinde Müslüman olmaya karar vermişlerdir.
Sevgili Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshab-ı kiramın “radıyallahü teala anhüm ecmain” İslam âlimlerinin ve evliya zatların “rahmetullahi teala aleyhim ecmain” güzel ve örnek hâllerine hayran kalarak nice insanlar Müslüman olmuştur.
Salih bir zat, bir Hıristiyan şehrine gider. Orada bir müddet kalır. Bir süre sonra görüştüğü insanlardan biri dehrî yani ateist, diğerleri ise Hıristiyan'dır. Bu zata derler ki:
Ateist, dışarı çıkar. Biraz sonra, diğer arkadaşlarını da alır ve tekrar o zatın yanına gelip der ki: