Ekmek vesika ile...

A -
A +

24 Ocak 1942 tarihinde Türkiye Radyoları'nın saat 13 bülteninde Başbakanlığın şu açıklamasını duyanlar, tüm işlerini bir kenara atarak fırınlara, ekmek satan bakkallar ve lokantalara hücum ettiler. Radyo yayını ile ekmek satışlarının karneye bağlandığı açıklanıyordu. Emniyet mensupları ve mahalle bekçileri; semtlerindeki fırın, bakkal ve lokantaları tek tek dolaşarak "Ekmek satışları yasak. İmal edilecek ekmek satılmayacak. Her fırın sahibi ve bakkal, un stoklarıyla, üretilmiş veya üretilecek mamulleri de yarın sabah saat 9'a kadar kaymakamlıklara bildirecek. Beyanname dışında satış yapanlar Milli Koruma Mahkemesi'ne sevkedileceklerdir..." şeklindeki bildiriyi imza karşılığında dağıttılar. Diğer taraftan halk, muhtarlıklardan aldıkları ikamet belgeleriyle Nahiye Müdürlükleri'ne ve Kaymakamlıklara doluşarak ekmek karnesi alma zorunda bırakıldı. Büyüklere 250, küçüklere de (2-15 yaşına kadar olanlara) 125 gram ekmek verilecektir. Yani büyüklere yarım ekmek, çocuklara da çeyrek ekmek karnesi veriliyordu. Fabrika veya ağır işlerde çalışanlara, fabrika yetkililerinin verecekleri belge ile 500 gram, yani tam ekmek verilecekti. Alınacak karneler de ortasından kesilebilecek, ekmeğin tamamını almak isteyenler karnenin tamamını, çocuklar için ise karnenin yarısını fırın veya bakkallara verecek, karşılığında karnesine göre ekmek hakkını alabilecekti. Fırın sahipleri de, un değirmenlerinden karne karşılığı un istihkaklarını alabilecek, değirmenlerin yetkilileri de Kaymakamlıklara bu karneleri kuponlar halinde ibraz ederek devletten buğday, arpa veya mısır alabilecekti. Devlet, kesinlikle lüks sayılan francala ile pasta başta olmak üzere simit, çörek, galeta, çavdar veya mısır ekmeği gibi unlu mamulleri de, bu tarihten itibaren yasakladı. Bu arada makarna ile pirinç, mısır ve erişte de, ancak hasta olanlara, hastane raporu ile satılabilecekti! Köylüler de, ürettiklerini mahallin en büyük mülki amirliklerine beyanname ile teslim edecekti. Evleri, ambarları jandarma tarafından kontrol altında tutulacaktı. Bilhassa İstanbul, İzmir ve Ankara başta olmak üzere büyük şehirlerde olduğu gibi köylere kadar uzanan bu idari sistem büyük sıkıntılara yol açtı. Bilhassa çok çocuklu ailelerin, kendi ürettiğine sahip olamayan köylülerin sıkıntısını yakından incelemek üzere İstanbul'a gelen Başbakan Doktor Refik Saydam, halkın içine çıkamaz, arabasından aşağı inemez oldu. Pera Palas Oteli'nde rahatsızlandı. Başka yere taşındı ama 7 Temmuz 1942 günü vefat etti. İstanbul Valisi Dr. Lütfi Kırdar ölüm olayını, şu metinle Başbakanlık Makamına bildirdi: "İstanbul'un iaşe ve kışlık ihtiyaçlarıyla ilgili incelemelerde bulunmak üzere İstanbul'a gelmiş olan Başbakan Dr. Refik Saydam 7 Temmuz 1942 Çarşamba günü saat 14.00'te vefat etmiştir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.