Nice değerlerimiz tarihin tozlu sayfalarında unutulup gitse de yine de elimizden geldiğince onları unutmamaya çalışmalıyız. Bunlardan biri de 1808 yılında Tekirdağ’da doğmuş Ahmet Eflâkî Dededir... Babası Halvetiyye dergâhı şeyhlerinden Seyyid Hâmid Kırîmî Efendi’dir.
18 yaşında İstanbul’a gelerek Yenikapı Mevlevîhânesinde 'Çile'sini tamamlamış derviş olmuştur. 1828’de de “ilm-i nücûm” (astronomi) eğitimine başlamış ve ardından saatçilik mesleğine merak sarmıştır.
Bu sebeple kendisine “Eflâkî” lakabı verilmiştir. Eflak felek kelimesinin çoğuludur. Felek gökyüzü ve semaya verilen genel addır. “Felekiyyat” denilen astronomi ilmindeki başarılarından dolayı bu lakap verilmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde 1840’ta açılan Sultan 2. Mahmud Türbesinin muvakkithânesine ilk muvakkit olarak atanmıştır. İmzalı 11 saati olduğu bilinen Eflâkî Dedenin, Topkapı Sarayı Müzesi, Dolmabahçe Sarayı Saat Müzesi ve İş Bankası Müzesi’nde birer saati vardır. 1847’li yıllarda bütün çark ve diğer parçalarını kendisi hazırlayıp, ayda bir kez kurulabilen saat yapıp bunu padişaha sunmuş bundan dolayı da ödüllendirilmiştir.
1851’de düzenlenecek olan 1. Uluslararası Londra Sergisine katılmak üzere hareket etmiş ancak fuara yetişemedikleri için Osmanlı ürünleri daha sonrasında kristal sarayda açılmıştır. Altı ay açık kalan bu sergi Kraliçe Victoria dâhil çok kişi tarafından gezilmiştir. Sergiden sonra da meslekî bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla Londra’dan Paris’e yollanan Eflâkî Dede, burada Paul Garnier’in fabrikasında çalışmıştır.
Avrupa dönüşünde 2. Mahmud muvakkithanesinde, saatçiliği fevkalade ileri götürmüş ve kendi zekâsı bilgi ve becerisiyle on saat daha imal etmiştir. Ahmet Dede Efendi Paris’te bulunduğu dönemde de bir saat imal etmiş ve gerek bu saatin gerekse İstanbul’da yapmış bulunduğu saatler 1863’te Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde Sultanahmet’te açılan “Sergi-yi Umûmî-yi Osmânî”de sergilenmiştir.
Yaptığı saatlerden bir tanesinin çalışma düzeneği Dolmabahçe Sarayı bahçesinde bulunan saat kulesinin minyatürü şeklinde olan bu saatin dört bir tarafında dört saat, bir küre ve ortasında bir saat ve daha altında saniyesi bulunur. Küredeki makineleri kuvvetli çelik zembereklere bağlı olan bu saatin nadide dişlileri ve güzel bir de yakutu vardı. “Eflâkî Dede, Âsitane”, yazılı minası, dişli ve makine kısımları, zarif ve kuvvetli cıva yaldızıyla altınlaştırılmış dış görüntüsü Ahmed Eflâki Dede’nin özgünlüğünü ve orijinal dizaynını yansıtmaktadır. [www.suleymanpasa.bel.tr]
Akif İnan İzgördü
ŞİİR
Yetmez gibi kendi derdin,
Başkasının derdi ile dertlenirsin,
Yastığın taş, yorganın kurşun gibi ağır olur,
Kimi sabahı olmayan geceler.
Toplanır her biri zihninde,
Sanki bir hüzün konvoyu gibi,
Birbiri ardına dizilir,
O güne kadar söyleyemediğin heceler.
İçin üşür, darlanıp zorlanırsın.
Uykular haram olur.
Düşüncelerini didiklemek için döner durur,
Tependen gitmez bir akbaba sürüsü.
Koskoca bir çığ olur düşer üstüne,
Zamanla içinde biriken dertlerin kırıntısı.
Sanki kendi derdin yetmez gibi,
Hemhal olur yüreğinde katlanan acılar.
Hasan Kara
Yetenekli Kalemler'de önceki yazılar...