Azerbaycanlı Yönetmen Elçin Musaoğlu: Sinemada ortak dil oluşturmamız lazım

Türk dünyasının sinemada ortak bir dil oluşturabileceğini söyleyen Azerbaycanlı yönetmen Elçin Musaoğlu “Ben de Türkiye’deki insanların anlaması için filmlerimde ortak kelimeler seçiyorum” diyor.
MURAT ÖZTEKİN - Türk dünyasında son yıllarda yeni ortak filmlere imza atılıyor. Politik iklimin de tesiri ile Azerbaycanlı sinemacılar, Türkiye’den yapımcılarla bir araya geliyor. Yönetmen Elçin Musaoğlu da onlardan biri. Kendisi TRT ortak yapımı “Meryem” adlı eseriyle 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluştu; sıra dışı ve biraz da aykırı metaforlarla bir baba kız hikâyesi anlattı. Biz de Musaoğlu ile sinema ve Türk dünyası üzerine konuştuk…
EURIMAGES GİBİ BİR FON OLMALI
Beyazperdede Türkiye-Azerbaycan iş birliği artıyor gibi... Siz de ortak projelere imza atan yönetmenlerden birisiniz. Bu değişim hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu iş birliği çok faydalıdır ve daha da artmalıdır. Ancak ortak bir sinema fonu olsa işler daha kolaylaşır, işi engelleyen meseleler ortadan kalkar. Bütün devletlerin temsilcileri kurulda yer alır ve bu kişiler bütün projeleri inceleyip Türk dünyası için uygun olan filmleri destekler. Avrupa’da Eurimages adlı sinema fonu var. Niçin biz Türk dünyası olarak kendi Eurimages’ımızı meydana getirmiyoruz ve böylece ortak filmlerle kendi kahramanlarımızı anlatmıyoruz? Yani ortak fon olursa bütün Türk devletleri değerlerini kolayca filme dönüştürebilir. “Meryem” de benim Azerbaycan-Türkiye ortak yapımı ikinci filmim. Her zaman Türkiye başta olmak üzere Türk devletleriyle çalışma taraftarıyım.
TÜRKÇEDE ÇOK FAZLA FRANSIZCA KELİME VAR
Azerbaycan’daki insanlar Türkiye Türkçesini çok rahat anlıyorlar. Peki, Türkiye Türkçesi sinemada ortak bir dil olabilir mi sizce?
Evet, bütün dünyada olduğu gibi Azerbaycan’da da Türk yapımları tercih ediliyor. Türkiye Türkçesinde Fransızca çok kelime var, Yine de biz Türkiye yapımlarını anlıyoruz. Ancak ortak bir dil oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum.
Peki, bu nasıl olmalı?
Dilcilerin ve edebiyatçıların birlikte çalışmasıyla yalnız bir devletin lehçesi değil, Türkçenin bütün zenginliklerinin ortaya konulması gerekiyor. Ondan sonra harmonik bir şekilde her şey yerine oturacak ve sinemaya yansıyacaktır. Yakın zamanda duyurulan “Ortak Alfabe” kararı da Türk dünyasının birliğine hizmet edecektir. Bütün Türk devletleri de böyle kardeşlik birliği altında toplanabilir. Ben de Türkiye’deki insanların anlaması için istişare ederek filmlerimde ortak kelimeler seçiyorum.
Eserinizle Altın Portakal’da yer aldınız. Festivale dair neler düşünüyorsunuz?
Gençliğimde Altın Portakal’ın ismini duyardım ve bir gün burada yarışacağımı biliyordum. Ancak eserimiz yarım asrı geçen Altın Portakal’da yarışan ilk Azerbaycan filmi oldu. Daha evvel filmler gösterilmiş ama yarışmaya katılan olmamış.
“Meryem” filminde neye odaklanmaya çalışıyorsunuz?
Bir hikâye düşündüğüm zaman bende evvela görüntüler oluşuyor. Zaten çocukken uyurgezerdim. Uyurgezerlik sadece gece dolaşmak değil, aynı zamanda bazı görüntüler de görmektir. Ben durmadan rüya görürüm. Bunların birçoğu ise sinema için uygun. Zaten birçok filmimde rüyalarımı kayda aldım. Hâlâ daha bunu yapıyorum. Mesela son projem bir rüyamın üzerine kurulu…
BİR İNSANI KURTARAN BÜTÜN İNSANLIĞI KURTARIR
Peki, seyirciye bu filmde ne vermek istediniz?
Aslında bir insanı kurtaran bütün insanlığı kurtarır inancından yola çıktım. Filmin ana noktası bu. Yakın olsun uzak olsun bir insan için kendini feda eden kişiler hâlâ var.
“Türkiye’den gardaşım gelmiş”
Elçin Musaoğlu “Biz Azerbaycan olarak Türkiye’den uzun zaman ayrı yaşadık. Hatırlıyorum; Sovyetler dağıldıktan sonra sokakta Türkiye Türkçesiyle konuşan bir adam gördüğümüz zaman herkes onu evinde ağırlamak için birbirleriyle çekişirdi. Türkiye’den ‘gardaşım’ gelmiş, denirdi. Hep bir hasretlik duygusu yaşadık. Tabii, bunun ötesinde ortak değerlerimiz var” diyor.