Yıl 1961, aylardan eylül.
Günlerden pazar...
Takvim ayın 17’sini gösteriyordu.
Milletimizin kalbinde taht kuran,
Gelişmenin, kalkınmanın öncüsü,
Merhum Demirel’in, Merhum Özal’ın,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın örnek aldığı,
Başbakan Menderes idam edildi.
Bir iki gün önce de yol arkadaşları
Zorlu ve Polatkan asılmıştı.
Hem de cuntacılar tarafından,
CHP’nin teşvik ve desteğiyle.
Eften püften bahanelerle.
Akılalmaz gerekçelerle…
Hüküm baştan verilmişti.
Yargılama usulen olacaktı.
Bazı formaliteler yerine getirilecekti.
Yassıada’ya tıkan irade öyle istiyordu.
Üç "demokrasi şehidimiz" de dik durdu.
Dinî vecibelerini yerine getirdiler.
Hakk’a teslim oldular.
Nur içinde yatsınlar...
Aradan 62 yıl geçti ama hâlâ unutulmadılar.
Demokrasiye gönül verenleri,
Ülkeye hizmet edenleri,
Vefakâr milletimizin unutması,
Unutturması mümkün değil.
Onlar daima bizimle yaşayacaklar.
DP’nin devamı olduğunu söyleyen bir parti var.
Başında da Gültekin Uysal…
CHP’nin kuyruğuna takıldı.
Kılıçdaroğlu ne dediyse yerine getirdi.
Acaba dün onun da yüreği sızlamış mıdır?
Pişmanlık duymuş mudur?
Doğrusu merak ediyoruz.
Buradan merhum Özal’a da dua ediyoruz.
Şehitlerimize anıt mezar yaptırdığı için…
Milyonların ziyaretine imkân sağladığı için.
***
Yıl 1963, aylardan kasım.
Günlerden pazartesi...
Takvim ayın birini gösteriyordu.
Avrupa Birliğine ilk başvurumuzu yaptık.
Müzakereler, görüşmeler, ziyaretler,
Şart koşmalar, tehditvari raporlar…
O gün bugündür,
60 yıldır aynı yerdeyiz.
Onlara göre Türkiye kapalı bir ülke,
Demokrasi yok, hak ve özgürlükler askıda.
Hainlerle, teröristlerle mücadelemiz hak ihlali.
Son rapor da bunun bariz göstergesi…
Türkiye karşıtlarının dezenformasyonu,
Haksız itham ve ön yargılarla dolu,
Popülist politikalara teslimiyeti öngören,
Farklı arayışların girdabına düşülmüş,
Tarihî ve hukukî gerçeklerden uzak,
Sığ ve vizyonsuz,
Stratejik yaklaşımı bulunmayan,
Çöplüğe atılması gereken,
Müttefikliğe yakışmayan,
Düzmece, yalanlarla örülmüş,
İftiramatik bir rapor.
Bizim için bir hükmü yok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gerekeni söyledi zaten.
Kopmanın gayreti içindeler.
Buyursunlar:
Bizimle yollarını ayırsınlar.
Hayrını da görsünler..
İçimizdeki Brütüsler de bayram etsinler.
***
Sicilleri çok bozuk…
Göçmenleri denize döküyorlar.
Sınırsız eziyet yapıyorlar.
Irkçılık onlarda,
Kur’ân-ı kerimi yakıyorlar.
Peygamber Efendimize hakaret ediyorlar.
Dinimize saldırıyorlar.
İslam düşmanlığı onlarda.
Bizi tehlike olarak görüyorlar.
Türk düşmanlığı onlarda.
Demokrasimize göz diken
Darbecilere destek onlarda…
İsveç’in NATO’ya üyeliği için.
Utanmadan baskı yapmak onlarda.
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu...
Destan Şairimiz.
Ondan mısra ile sözlerimizi bitirelim:
“Çekmezsen ağzına fermuarını
Al AT’ını istemem tımarını.”
İKİ “Ö” BİR “K”
Özgür Özel de, Örsan Öymen de…
İlk derslerini aldılar,
İlk golü de yediler.
Bayrak açtıkları demokrat İzmir’den
Protestolar, yuhalanmalar da işin cabası.
Kazanan:
Kılıçdaroğlu’nun ekibi.
Kaybeden:
Çiçeği burnunda iki aday.
Örsan Öymen bir tarafa…
Sözümüz Özgür Özel’e…
Adaylığını açıkladığında;
Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmadı.
Ortaklara 39 milletvekili verilmesini eleştirdi.
Kayıt dışı siyaset olarak nitelendirdi.
Sormak lazım…
Bütün bunlar olup biterken sen nerelerdeydin?
Seni milletvekili kim yaptı?
Grup Başkanlığına kim getirdi?
Tabii ki Kılıçdaroğlu…
Muhalefet tarzını beğenmesek de,
Hakkını yemeyelim.
Onun yaptığına ne denir?
Nankörlük…
CHP yönetimi de cevap verdi Özel’e…
‘Siyaset bilmiyor’ diye…
Kaş yapayım derken göz çıkardılar.
Gelelim Özel’in İzmir konuşmasına…
“Kılıçdaroğlu’nun yanındayız” diyen,
Protestoculara cevap veriyor:
‘Hepimiz Kılıçdaroğlu’nun yanındayız.’
Madem yanındaydın da neden aday oldun?..
İşi azıtmanın gereği var mı?
BOZKIRDA PARILDAYAN YILDIZ
Ankara tarım kenti mi?
Yoksa sanayi kenti mi?
Ya da memur kenti mi?
Hangisi olsun istersiniz..
Yakın zamana kadar…
Tarım ve memur kenti olarak biliniyordu.
Son yıllarda atak yaptı.
Sanayi kentine dönüşmeye başladı..
Helikopterden uçağa kadar,
Savunma araçları yapılıyor.
15’e yakın organize sanayi bölgesi,
Makine imal eden, her ham maddeyi işleyen,
Büyük fabrikalar, dev tesisler var.
İller arası ihracat sıralamasında beşinci.
Geçen yıl 12 milyar dolar ihracat yaptı.
Son yılların rekorunu kırdı.
Neden bu konuya girdik?
ABB Başkanı Mansur Yavaş’tan dolayı.
Hafta sonu açılışını yaptığı BAKAP’ı bize tanıttı.
4 milyon metrekareye yakın tarım kampüsü.
Meyveden sebzeye, çiçekten böcekçiliğe,
Arıcılıktan çiftçi akademisine kadar her şey mevcut.
Proje tasarımı mükemmel ama…
Anlattıklarından çıkardığımız sonuç şu:
Yavaş Ankara’yı tarım kenti olarak görüyor.
Mutlaka tarım da çok önemli:
Ata tohumlarımıza sahip çıkmak,
Doğal sebze ve meyve üretimine katkı sağlamak.
Çiftçilerimize maddi ve manevi destek vermek.
Üreticilerin ürünlerini değerlendirmek,
Pazar bulmak…
Tarım Bakanlığının görevi bu.
Bu işlerin üstesinden geliyor.
Başta sorduğumuz soru bu yüzdendi.
Cumhuriyetin başkentine;
Tarım kenti olmak mı?
Ya da sanayi kenti olmak mı yakışır?..