G.Saray'ın başkanı, takımının hayati maçlarını izlemiyor. Bu takımın golcüsü; sakatım diye oynamıyor... "Ameliyat olacağım" diye Portekiz'e giderken, yönetim "Doğru mu söylüyor?" kuşkusuyla peşine "Zehir Hafiye" takıyor... Bu takımın dinamosu Okan, Inter'le ön anlaşma imzalamasından sonra, "İtalya'ya sakat gitmeyeyim" korkusuyla, kaç zamandır futbol oynamıyor... Bu takımın Emre'si, Suat'ıyla dargın... Okan'ın kırmızı kart gördüğü anlardaki tavırlarını, hakeme karşı ısrarlı saldırılarını hocası kenarda seyrediyor... Bu takımın, disiplini de sıfır. Sonuç: Sıfıra sıfır... Elde var, sıfır! Şampiyonlar Ligi bitti... Türkiye Kupası bitti... Türkiye Ligi bitti... Herşey bitti. *** Ankaragücü, maçın başından sonuna kadar büyük bir hırsla oynadı... Muhtemel bir şike beklentilerine, muhalefet şerhi koydular. Onur maçı haline getirdikleri mücadelede; daha fazla pozisyon bulan ve daha fazla gol kaçıran taraftılar... G.Saray; maçın başından itibaren savunma bölgesinde geniş açıklar, alanlar ve kulvarlar bıraktı. Savunma bloku, hem birbirinden uzak hem birbirinden kopuktu... Bu yüzden; Ankaragücü her atağında çok tehlikeli geldi. Konuk ekip, maçın yüksek gerilimine rağmen; sadece futbol oynamaya yönelik bir anlayış içindeydi... Gerilimin artmasında onların olumsuz bir yaklaşımı yoktu. Özellikle, oyunun ilk bir saatinde etkili ve başarılı bir futbol sergilediler. Hasan Şaş'ın durumu 2-1'e getiren golü, Ankaragücü'nü panik futbolunu andıran telaşlı oyuna yönlendirdi. Ama bundan çabuk sıyrıldılar. Golleri kaçıran gene onlardı. Vallahi fark bile olurdu. *** Galatasaray, 15. şampiyonluğunu kazanarak; göğsüne üçüncü yıldızı takmak istiyordu. Ama üçüncü yıldız kaydı.