Ali Sami Alkış

Spor yazarı ile Skor yazarı... Bu ayırımı ilk kez Hıncal Uluç yapmıştı. Manken, konken, schengen, yengen; herşeyi bilen azam-ı muazzam, bunu da bilmişti. Gerçekten de böyle bir fark vardı.

Daha önce de söyledim. 2001 yılı; SPOR KİTAPLARI yayını açısından, altın yılını yaşıyor. Her taraftan spor kitabı taşıyor, fışkırıyor...

Geçen sezonun şampiyonu F.Bahçe'de seyirci oranı düştü... Önceki yılın Süper Kupa sahibi G.Saray da, tribünde erozyona uğradı. Ama Beşiktaş; ligin ilk 2 haftasında sadece 1 puan almasına rağmen, dün İnönü Stadı full doluydu. Neden?

Maç; F.Bahçe'nin erken gol müjdesiyle başladı. Revivo'nun serbest ve derdest atışı, Rangers'ın iki seksen yere yatışı... Şipşak gelen gol; tribünleri havaya, umutları sahaya sürdü. Sarı-lacivertliler; Glasgow'daki mücadelenin altına karbon kağıdı koyup kopyasını çıkarmış gibi oynuyordu.

Futbol Federasyonu'nun bu yılki lige, SÜPER LİG demesinin hiçbir gerekçesi ve yeniliği yoktu ama; ilk iki hafta doğrusu süper çıktı.

Para için, satmayacağı şey olmayan bir görüntü sergileyen G.Saray; "Çin işi Japon işi" bir şipşakla, Popescu'yu da gönderdi.

Yazılarımdan hatırlayanlarınız vardır. Televizyondaki konuşmalarımdan, duyanlarınız olmuştur. Sık sık, Latin Amerika'daki "Barras Bravas" adlı uluslararası taraftar örgütünden söz ederim. Bilmeyenleriniz için, gene de kısaca özetleyeyim: Bu örgüt; Latin futbolcularının transfer bedellerinden haraç alır... Maradona bile, 30 bin dolar para ödemiştir.

Beşiktaş'ın yeni kalecisi, günboyu tartışma odağıydı. Hayli geçgin yaşı ve hayli iri yapısıyla, bir yığın esprilere konu oldu. Yaşını ve fiziğini bir yana bırakalım. Dünyanın en ünlü ve en kaliteli kalecisi olsa bile; henüz 2 gün kaldığı bir ülkede sahaya sürülmesi, teknik olarak çok ciddi bir riskti.

Geçtiğimiz Perşembe gecesi; İtalya'da TIM Kupası vardı. Milan, Juventus ve Inter; 45'er dakikalık maçlarla birbiriyle oynadı. Ekran başına peşin bir keyifle otururken, "Kimbilir ne güzel maçlar seyredeceğim" heyecanı içindeydim.

Kan... Kurşun... Barut... Üsküp'ten kötü haberler geliyor. Sınırdaki Arnavut milislerin şehir içine sızdığını haber alan Makedon polisi; kanlı bir operasyonla 5'ini öldürdü.

F.Bahçe'nin Glasgow direnişini ve müthiş mücadelesine gördükten sonra; Samsun maçının ilk yarım saati, çok yavan geldi. Sarı-lacivertliler koşmuyor, işi ağırdan alıyor ve maçı kazanmak için, herhangi bir istek belirtisi göstermiyordu.

Maç, sürpriz bir tempoyla başladı. Ligin ilk maçı için pek beklenmeyecek bir şekilde; zevkli, mücadeleli ve kaliteli başladı... Bunun maç boyunca devam edeceği hemen belli oldu.

Futbolseverler için, "Hazırlık maçları nasıl seyredilir?" diye bir yazı yazmıştım. Hedef kitleyi yanlış seçmişim!

Türk futbolunda göz dolduran, iz bırakan ancak 4-5 jübile maçı vardır. Bunlar da üç bölüme ayrılır.

Hüsnü Çil, "Kaya Çilingiroğlu çocuğumu sünnet etmişti. Parasını vermek istediğimde, beni terslemişti" diyor yazısında...

İnter Okan ve Emre'yi, Mallarco da Fatih'i; G.Saray'a haber bile vermeden oldu - bittiyle kapınca, herkes aynı hevese kapıldı...

Bu hafta sizlerle, test usülü sohbet edeceğiz. Sizlere bir sorum olacak.Ama muhtemel cevaplar içinde doğru şıkları bulmanız, pek mümkün olmayacak.Hatta hiç mümkün olmayacak.

2-0'a aldanmayın... G.Saray, Avrupa'da adı bilinmeyen İşkodra takımı karşısında; kariyer ve karizmasının itibarını kırdı.

Televizyonda arka arkaya hazırlık maçları seyrediyoruz. Koltuğunuzda otururken, birileri boğazınızı sıkıyor da; öyle bakmak zorundaymışsınız gibi, Çin işkencesi maçlar...

UEFA Şampiyonluğu'ndan bu yana; sadece 14 ay geçti... Süper Kupa'yı almamız, henüz 1. yılını bile doldurmadı.