Para için, satmayacağı şey olmayan bir görüntü sergileyen G.Saray; "Çin işi Japon işi" bir şipşakla, Popescu'yu da gönderdi. Kimse ne olduğunu anlamadı. Yöneticilerin nerede ise tamamı transferi gazetelerden öğrendi. Cansun, "Parayı hemen veriyorlarla, satın gitsin" demiş... Satıp gittiler! Emre Aşık'ı, tükürükle Popescu'nun yerine yapıştırmaya çalışan G.Saray Hasan Şaş'ı da sağda oynatarak başladı. Baktı ki olmuyor, Hasan alıştığı bölgeye kendiliğinden kaydı. Bülent Akın'ın, orta sahanın servis şefliğine soyunduğu ve pek de fena olmadığı oyunda, Sergen belirsiz bir kimlikle dolandı. Kopuk kopuk ataklar... Baygın şutlar... İlk yarının etkisiz G.Saray'ından iki önemli görüntüydü. Hani Ali Sami Yen olmasa... Ortalığı sarı-kırmızı renkler doldurmasa... Oynayan takımın G.Saray olduğunu belgeleyen hiç bir ipucu yoktu. Temposuz, heyecansız ve pozisyonsuz geçen ilk yarı; hiç olmazsa ikinci yarının renkli geçeceğine yönelik sinyaller vermiyordu. Denizlispor ise; geçen haftanın 5-0'lık yüksek watt'lık ışık enerjisini, prizden çekmiş gibiydi. Gene de, G.Saray'la bire bir mücadele etti... Kontrollü oynadı. Ancak kontratak yaptığı anlarda; uygun fırsatları, gereken işbirliği becerisiyle sonuçlandıramadı. Yardımlaşmada zamanlama hataları vardı. Pas kayıpları yüksekti... Buna rağmen; G.Saray'a boyun eğen, ezilen bir görüntüleri asla yoktu. İkinci yarı, belki gene çok iyi değildi ama; asla ilkiyle aynı olmadı. Oyun daha tempoluydu. G.Saray daha istekliydi ve daha düzenliydi... Bunun sonucu olarak, heyecan dozajı yükseldi. Serkan da Arif'in yerine girmiş, olumlu bir değişiklik olmuştu. Çünkü Arif pozisyonları eziyor, harcıyordu. G.Saray'daki hareketlilik kısa sürede ödülünü aldı ve Ergün'ün harika golüyle öne geçti. Sonra da; sahayı ve rakibi kontrolüne aldı. İkinci 45 dakika futbolu, umut olabilir... Ama maç 90 dakikadır. Kayıp 45 dakikalarda başı ağrırsa, aspirin yetmeyebilir. Dikkat!