4-3 efsanesi

A -
A +

Maçların gündüz oynandığı yıllarda, ne kadar rahattık... Gazeteye döndüğümüzde; yazımızı yazmak için, önümüzde 6-7 saat zamanımız vardı. Düşünür, taşınır; hatta bazı pozisyonları kafamızda yeniden canlandırır, düşüncelerimizi test etme imkânını bulurduk. Dahası; televizyonun naklen yayınlamadığı maçları, TSYD kendi kamerasıyla çeker, banda alır, isteyen spor yazarına pozisyonları tekrar tekrar gösterirdi. Böylece, geniş bir zaman dilimi içinde donanım sahibi olan spor yazarı; maçı doğruya yakın bir şekilde analiz etme fırsatını bulurdu. Şimdi öyle mi? Vallahi, naklen yazı yazıyoruz. Maç bitti, yazı bitti! * * * Gece maçları; taşra baskısı için panik halinde bekleyen gazeteleri, aceleye zorluyor. Artık hiçbir spor yazarı, maç yazısını gazetesinde yazamıyor. Çünkü zaman yok... Dediğim gibi; maç bitmeden yazı bitecek! Bu da bir yığın yanlışlara, garip durumlara yolaçıyor. En taze örneğini, son 4-3'lük efsanede yaşadık. F.Bahçe; daha ilk yarıda G.Antep'e 3-0 mağlup... Doğal olarak, kimsenin aklına sarı-lacivertlilerin 4 gol atacağı gelmiyor. Üstelik maçın bitimine yarım saat kalıncaya kadar, skor hâlâ 3-0'dı... Herkes, "Bari ilk yarıyı gazeteye geçeyim" diye yazısına başladı. Gaziantep uzak ara galip ya... Ben "Anadolu'nun Ayak Sesleri" diye başlık attım. Hasan Sarıçiçek "5. Büyük" dedi. Diğerlerinin başlıklarını ya duyuyor, ya görüyoruz: "Yeter artık Mustafa..." "Denizli ile olmuyor..." "Rezalet..." HHH Fakat F.Bahçe; yazılmış tüm maç yazılarını, buruşturup çöpe attırdı. Televizyonlar, kapı önlerinde röportaj yapacak spor yazarı bulamıyordu. Çünkü herkes halâ içerdeydi ve panik halinde, daha önce yazdıklarını değiştiriyordu. Hepimiz aynı şeyi yaptık. Kanarya, yalnız Gaziantep'e değil; basına da gol attı. * * * Gazeteler, devre arasında Mustafa Denizli'nin futbolculara "Onlar bize 3 attıysa, biz 5 atarız" dediğini yazdı. Hikaye! Hiçbir etkisi olmadığını şuradan anladım... İkinci yarı için sahaya çıkan futbolcularda; öyle bir motivasyonun kalıcı etkisi yoktu... Herkesin başı eğikti. Suçluluk duygusu içindeydiler. Hatta seyircinin tepkisini bekler bir görüntü sergiliyorlardı. "Ruhsuzlar... En büyük taraftar, futbolcular sahtekâr" diye bağıracaklarından korktular. Tam bu sırada, seyirci "Fener buraya... Fener buraya" şeklinde tempo tutunca; şaşırdılar. Bir grup futbolcu çekinerek sokulmak isterken, diğer bir grup; "Sakın gitmeyin... Yanlarına yaklaşınca küfür edecekler" diye kollarından tutup, onları engellemeye çalıştı. Öyle ya... Kendi sahasında 3 gol yemiş bir takımı, hangi taraftar bağrına basar? Fakat tribünler durmuyordu. Yer-gök inliyordu: "Buraya gelin söz verin..." " Bizler inandık, siz de inanın..." * * * Artık her şey belli olmuştu. Seyirci; 3-0'lık ağır faturanın altında bir zafer olduğunu hissetmişti. Takımına da bunu inandırmağa çalışıyordu. Taraftar ve futbolcular kenetlendi. F.Bahçe bu moralle; ikinci devreye yay gibi gerilip, ok gibi fırladı... Tutabilene aşkolsun! Gaziantep; stadda oluşan yüksek gerilimli psikolojik ortamdan panikledi... Savunmada arka arkaya inanılmaz hatalar yapmaya başladı. Hakem de olağanüstü atmosferden etkilenmişti... O kadar ki; Rapaiç'in ikinci golü öncesinde oluşan uzun pozisyonda, arka arkaya tam 7 Gaziantepli yere yıkılmasına rağmen, tek faul düdüğü bile çalamıyordu. F.Bahçe; her faktörle zafere kilitlenmişti! * * * Bu maç; taraftarın, 3-0 yenik duruma düşmüş takımlarını nasıl ayağa kaldırabileceği dersine, mükemmel bir örnek olmuştur. F.Bahçe seyircisi; bu başarısını, hiçbir şekilde kötü tezahürat yapmayarak da, süslemiştir... 3-0'dan 4-3'e gelişe, küfür karışmadı. Devre bittiğinde, kendisine 3 gol atan rakibini alkışlayan F.Bahçe seyircisi; gerçekten de her yönüyle tarihi bir sınav verdi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.