Doğuş diye bir sanatçımız var. Sokaktan, bataktan, kaldırımlardan gelmiş... Olabilir. Bu bir ayıp değil! Ama ırza tecavüzden suçu var... Hırsızlıktan sabıkası var... İsim sahtekarlığı yapmış... Yani, yüz kızartıcı suçlardan ne varsa; becerebilmek için, elinden geleni ardına koymamış... Mahkemeleri sürerken Türkiye'den kaçtı, af çıkınca döndü... Bu adam, askere giderken de; "Otobüsle birliğine ulaşacak" haberiyle, Esenler Otogarı'na, bir yığın televizyoncu çağırmıştı... Düzmece duygusal çekimler yapıldıktan sonra, 100 metre gidip otobüsten indi, sonra lüks bir cipe binip tekrar müzik şirketinin yolunu tuttu. O gün askere gitmedi. * * * Hayatının her döneminde yüz kızartıcı suç işlemiş, şöhret olduktan sonra halkı da kandırmış bu adam; af yasasıyla kurtulup Türkiye'ye döndüğünde; televizyonlar üstüne balıklama atladı. Çıktığı ilk TV programında, stüdyodaki seyirciler onu çılgınca alkışlamıştı. Kız alıkoyma, ırza tecavüz, hırsızlık, sahtecilik gibi; yapılabilecek her türlü pisliği yapan ve kaçak bir adamı bağrına basan bu ülke; iş Alman hocaya gelince mi ahlâkçı kesiliyor? Daum'un sahaya çıkmasına itiraz edenler; Doğuş'un da sahneye çıkmasına itiraz etmelidir. Adamına göre muamele olmaz! * * * İstanbul'un eğlence merkezlerini dönmelere, travestilere, homoseksüellere emanet ettiren kim? Erkek sanatçılarımızın çoğu da onlar gibi kırıtık değil mi? Adı şöhrete çıkmış mankenlerin, haftada 5 sevgili değiştirmesine hoşgörüyle bakan; yaptıkları açık fuhuşu "Seviyeli aşk yaşıyorum" diye bize yutturanlara, ayılıp bayılan kim? Onları podyuma çıkar... Onları gazeteci yap...Onlara televizyon programı yaptır... Onlara film çektir.. Ama iş Daum'a gelince, hastir! Bu ahlak numarasını yemezler... Hoşgörü; ya hepsine, ya hiç kimseye! * * * Uyuşturucu kaçakçılığından tutuklanıp İspanya'da annesiyle birlikte hapse düşen kızı; cezaevinden çıktıktan ve yurda dönüşünden sadece bir hafta sonra, assolist yapan bu ülkenin insanı değil mi? Bir kural ya vardır, ya yoktur... Bir ilke ya vardır, ya yoktur. Ahlâk, bukelamun değildir. Kişiye ve yerine göre renk değiştirmez. Ama bizde; ayıp, suç ve günah tayinle belli oluyor. Kiminin yaptığını görmüyor, kiminin yaptığının üstüne gidiyoruz. Uyuşturucu kaçakçılığından yurt dışında hapse bile girip çıkmış birini assolist yapan düşünce; kriminal olarak suçu belirlenmemiş, yargılanmamış ve hukuki bir hüküm giymemiş Daum'un kellesini isteyemez. Alman hocanın, kokain davasındaki labaratuar sonuçları ile adli sonuçları farklıdır. Türkiye; uyuşturucu kuryeliği sabitlenmiş insanları assolist yaparken, Daum'a karşı ahlak bekçisi kesilemez. * * * Bir yanlışı, başka bir yanlışla telafi edemeyiz. Daum'un yaptıklarını elbette onaylamıyoruz. Ama kokain kullanmakla, kokainman olmak arasında çok ciddi bir fark vardır. Alman hoca; sarsıntılı geçen evlilik yaşamının dağılma sürecindeki psikolojik travma sırasında hatalar yapmış, uyuşturucu kullanmıştır. Ancak kokainman olma noktasında değildir. Geri dönüş ve kurtuluş, açık bir şekilde vardır. Beşiktaş; Alman hocayı takımın başına getirtmekle, Avrupa Birliği standartlarında bir hoşgörü opsiyonunu kullanmıştır. Bu tercih, Türkiye'nin insancıl yanını tanıtmada yararlı olacaktır. Daum; yalnız insancıl olarak değil, teknik olarak da kötü bir tercih değildir. Bence en büyük suç; Daum'un gelişi değil, Daum'un geliş biçimidir. Başkan Bilgili dahil, tüm önemli yöneticilerin "Hayır, onunla hiçbir ilgimiz yok...Scala ile 1.5 yıllık sözleşmemiz daha var. Hocamızın arkasındayız" demesinden 24 saat bile geçmeden, anlaşma gerçekleşti. Daum, yıldırım hızıyla idmana geldi. Scala, rapor için Almanya'ya yolculuğunda; daha havadayken satıldı. Bir hocadan memnun olmayıp onu değiştirmek başka şey; ama ona ve basına "Sonuna kadar beraberiz" denilip neredeyse alçakça gönderilmiş olması, başka bir şeydir. Biz bundan sonra bu yöneticilerin hangi sözüne inanacağız? Esas ahlaki çöküş buradadır. Ülkenin sorgulaması gereken ilk gerçeği budur. O ahlâk bekçileri nerede?