G.Saray, Yozgat'tan alışkanlık yaptı... Gene maçın hemen başında, şip - şak goller yedi! Fakat bu defa, kontra yumruklar attı... İlk yarım saate sığan karşılıklı 6 gol; takım oyunu pozisyonlarının süreci içinde bir üretim değildi. İki takım da; orta sahada hiçbir versiyona girmeden, goller attı... Hem G.Saray, hem İstanbulspor; karşılıklı bir engele takılmadan, kolay pozisyonlar buldu. Bu görünüş tam bir mahalle futbolu imajını içeriyordu... Fark; atılan gollerdeki, bazılarının görsel ve estetik üstünlüğüydü... Özellikle Arif ve Bushi'nin golleri, enfesti! İstanbulspor; 4-2'ye düştükten sonra, ümitsizliğe de düştü... Futbolu hırsla değil, rastgele oynamaya başladı. İş o hale geldi ki; G.Saray farka gitmek için yüklense, önündeki engeller kalkacaktı... Ama yarım saatteki 4-2'den sonra onlar da yarım porsiyon futbola döndü. Serkan; kolaylaştırılmış maçların yıldız futbolcusu olarak, gene ön plana çıktı. Jardel'in yokluğunda iyi bir piyasa yaptı. Bu arada; Brezilyalı futbolcunun durumunu tam anlayamadık. Kimileri, "Sakat da, onun için kadroda yok" diyor. Kimileri de, "Yozgat maçına gitmek istemedi, evinden zorla havaalanına götürüldü. Bu yüzden Lucescu tarafından cezalandırıldı" diyor... Yazanla değil, kazı - kazanla mı doğruyu bulacağız? Maçın bol sayıdaki gollerine rağmen, oyunun büyük bir çekişme içinde geçtiğini söyleyemem. Tabela; büyük bir çekişmenin varolduğu izlenimini verse de, bunda bir göz yanılması var. Paşa paşa bir maç oldu... Cem Uzan'ın geçen yıl, G.Saray'a 24 milyon dolarlık göğüs reklamı verdiği... Jardel'in transfer bedelini kişisel olarak ödediği... Sağ kolunun, G.Saray yönetiminde bulunduğu... Sarı-kırmızılıların da; maç günü Digitürk'ü istemediklerini açıkladığı bir ortamda; dişe diş bir mücadele beklemek de, galiba biraz hayâl mahsulü olurdu. Bu denli içli dışlı olmuş iki kulübün sergilediği futbol; şaşırtıcı skora rağmen, kimilerine şaşırtıcı gelmedi. Ben niye huysuzluk edeyim? Alan razı... Veren razı...