Emre-Okan İnter'e, G.Saray güme gitti. Yöneticiler, televizyonlarda demeç veriyorlar: "Biz onlara herşeyi öğrettik ama; demek ki, G.Saraylılığı öğretememişiz..." "G.Saraylılık" dediğin ne ki; enayi olmak mı? Fatih Terim, bas bas bağırmıştı... "Mayıs ayında sözleşmem bitiyor, gelin görüşelim" diye... Adamı iplemediniz, Fiorentina'ya kaptırdınız. Hagi - Popescu ikilisinden önce, G.Saray' gelmiş en iyi yabancılar olan Falco ve Stumpf; Mayıs ayında bitecek olan sözleşmeleri için, yönetimi Mart'ta görüşmeye çağırmıştı. Ama onlar sezon devam ederken, masaya oturmayı ilke dışı kabul ediyorlardı. Oysa bütün dünyada işleyen sistem buydu. Hiçbir futbolcu, sözleşmesi bittikten sonra kulüp aramaz. Sezonun sonlarına doğru, kulübünün kendisine karşı eğilimini öğrenmek ister. Anlaşma yapamaz ya da bır ışık bulamazsa, dışarıya yönlenir. Bulursa da, anlaşır. Bu bir ayıp değil, kuraldır. Artık UEFA da, bu tür ön anlaşmaları yasal kabul ediyor. Ama Galatasaray; Hakan Şükür konusunda da İnter'den bir tokat yemesine rağmen, son gelişmelerden habersiz... Bundan ders almış değil! Futbolcuya karşı halâ astığım astık, kestiğim kestik bir politika peşinde... Kendisine yapılan ön görüşme tekliflerine sıcak bakmıyor. Dahası bir ihanet, bir disiplinsizlik olarak algılıyor. Bu yüzden de; sezon bitmeden anlaşma isteyenleri, nobran bir tavırla yüzgeri ediyor. Artık dünya değişti... Statü değişti... Anlayış değişti... Haberleri yok! Sezon sonunda sözleşme devri bitti, uyanın... Falco ve Stumpf; Mart ayında görüşme kabul etmeyen yöneticilerle, Mayıs ayında masaya oturmamıştı. Tavırları ilke dışı buldular... Kural dışı buldular... Ciddiyetten uzak buldular. G.Saray onlara "Kal" dediği halde kalmadılar. Üstelik ülkelerinde de hiçbir kulübe gidemediler. Bu riske rağmen, geriye dönüş yapmadılar. Çünkü ilke sahibiydiler... Fatih Terim de; kendisine nazlı hatta tavırlı davranan yönetimle, Mayıs ayı sonunda masaya oturmadı. Fiorentina'ya gitti. G.Saraylı yöneticiler; kendilerini biraz fazla Avrupalı zannetmelerine rağmen, bu konuda şarklı bir zihniyet taşıyor. Ön görüşmeler konusunda, bağnazlık ölçüsünde bir yaklaşım sergiliyorlar. Okan ve Emre de, bunu gayet açık ve net bir şekilde bildikleri için; en iyisini yapıp, İnter'le anlaşma yaptılar. Yönetime haber verseler; uçuk talepler yüzünden işler karışacaktı... Olacak iş; türlü desise ve Bizans oyunlarıyla, güme gidebilirdi. Hakan Şükür'ün daha önceki transfer girişimlerinde yaşadığı yönetim sıkıntılarını düşünün... Hem Torino, hem İnter olayında; ağzından emdiği süt, burnundan geldi. Sonunda yönetimle küs oldu. G.Saray'ın bu konudaki uzlaşmaz ve bağnaz tutumu, sürekli acı veriyor. Emre ve Okan da; bu tabloları yaşamak istemediği için, kendi başlarına hareket etmek zorunda kaldılar. Yaptıkları ayıp değil... G.Saray'a ihanet hiç değil! Kendilerini, engizisyon mahkemelerinden kurtardılar. İşi şipşak bitirdiler, o kadar! Yerli ve uluslararası statü açısından da; herhangi bir suç ya da kusur niteliği taşıyan, illegal durumda değiller. Yanlışı yapan, G.Saray yönetimidir. Bu çocukların Avrupa'da iyi bir piyasası olduğu belli... Bütün gazeteler, büyük kulüplerin transfer istekleri konusunda, sürekli uyardı. Anlayan kim? Bu haberlere bakıp; 20-25 milyon dolar bonservis bedeli talep etmeye hazırlandığın çocuklara, 1.5 milyon dolar civarında para öneriyorsan, onlara G.Saraylılığı değil, enayi olmayı öğretiyorsun demektir. Siz önce; UEFA'daki yeni trendi, yeni düzeni, yeni anlayışı, yeni kuralı öğrenin... Öğrenemezseniz; işte böyle, şapa oturur kalırsınız.