Derwall'den Terim'e...

A -
A +

Fatih Terim; Milan Teknik Direktörü olarak döndüğü havaalanında, bir çok önemli şey söyledi. Ama arada kaynayan bir cümlesi oldu. Şuydu: "Sözleşme imzalamak için İtalya'ya giderken, eşimle bu havaalanında yalnızdık... Kimse hayırlı olsun demek için el uzatmadı." Bu cümle şunu anlatıyor... Bir dünya devi takımın hocası olmasının mutluluğu içinde, onun ruhunu kemiren bir başka duygu daha vardı. O duyguyu anlamak kolay değildir. Bunu, Derwall'in "Türkiye Anıları" kitabından daha iyi anlatabileceğimizi sanıyorum. Alman hoca; Türkiye'de 4 yıl kalmıştı ve G.Saray'ı şampiyon olamadan geçen 13 yılın sonunda, hedeflerine ulaştırmıştı. G.Saray'ın bugün bir dünya takımı olmasında ilk harcı atan, kulübün vizyonunu genişleten, ufkunu açan bir hocaydı... Son yılında; takımı yeniden şampiyon yaptıktan sadece bir gün sonra, ülkesine kesin dönüş yapıyordu. Havaalanındaydı... Neler olduğunu kitabından öğrenelim.  "Eşim ve ben yapayalnızdık. Kimse bizimle ilgilenmemişti... Kimse, şampiyonluk sonrasında bir kere olsun aramak veya bundan sonra neler olacağını sormak gibi bir duyguya kapılmamıştı. Birlikte çalıştığım insanlara, onlarla vedalaşmak üzere elimi uzattığımda, kimse çıkıp bir veda konuşması yapmamıştı. Gideceğim bilindiği halde; son maçta stadyumda da vedadan tek söz edilmemişti. Kimse bir demet çiçek vermemiş; stadda anonsları yapan spiker de, maç başlamadan önce sadık taraftarlarla benim vedalaşmamı sağlayacak tek anons yapmamıştı. Tribünlerde oturan ve 4 yıl boyunca yüreğimde hissettiğim, bizimle acı çekmiş. bizimle sevinmiş insanların hiçbiri "Güle güle Herr Derwall" dememişti. Birlikte geçirdiğimiz ve pek çok kez zor durumların üstesinden birlikte geldiğimiz o 4 yılın güzel bir zaman olduğunu dile getirmeyi kimse aklına getirmemişti... Düş kırıklığına uğramıştım. İçimi kaplayan unutulmuşluk ve yalnızlık duygusuydu. Şimdi de havaalanında, eşimle birlikte yapayalnızdık. Çökmüştüm ve içim bomboş gibiydi... Hatayı kendimde aramaya çalışıyordum. Belki çekinmişlerdi... Belki de benim özel hayatıma karışmaktan çekiniyorlardı... Çok düşündüm. Fakat hiçbir zaman tatmin edici bir cevap bulamadım. Herşeyin böylesine sessiz sedasız geçmiş olması ve pek çok ortak yanımızın unutulmuşluğa terkedilmiş olması, bugün bile beni rahatsız eder. Kulüp yöneticileriyle ortak bir akşam yemeği de yenmemişti. Havaalanında garip bir yalnızlıkla; bizi ülkemize götürecek olan uçağı mahzun bir şekilde bekleyen eşime döndüm. "Böyle mi olmalıydı bu ayrılık?" dedim. Niye kimse yok! Eşim, "Boş yere hayâl kurma" diye cevap verdi ve devam etti: "Başarının sarhoşluk denizinde, pek çok şey unutulmaya mahkûmdur." Eşim ve ben mutlu değildik. Ama hayâl kurmanın ve gerçekle yüzyüze gelmekten kaçmanın yanlış olduğunu bilecek kadar; uzun bir süredir bu işin içindeydik. Yalnızlık duygumuzu; evimize gidince, çocuklarımıza sıkı sıkıya sarılarak giderdik ."  İşte; Alman hocanın, son şampiyonluğun hemen ertesinde; ülkemizden ayrılırken, havaalanında yaşadığı tablo... Fatih'in, dünyanın en büyük 5 kulübünden biriyle sözleşme imzalamak için İtalya'ya giderken yaşadığı tablonun aynısı! Derwall de G.Saray'da 4 yıl kaldı, Terim de... Biri kulübe vizyon kazandırdı, çağdaşlık tohumu ekti... Öbürü UEFA Kupası'nı ve Süper Kupa'yı getirdi. Ama her ikisi de, aynı havaalanında aynı yalnız kaderi paylaştı. İkisi de terkedildi. Başta da söyledik... Fatih Terim; Milan gibi dünya devi bir takımın teknik direktörü olma mutlululuğunu, için kemiren bu yalnızlık sendromuyla, yeteri kadar tadamıyor. Çünkü başarısı ne olursa olsun; aynı şeylerin bir daha başına geleceğinden emin! Başarının etkisi; kolonya kokusu gibi, sürüldükten az sonu uçup gidiyor. Türkiye niye böyle?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.