Hıncal Uluç, 20 Mayıs 1999 tarihinde bir yazı yazmış... Aradan geçen 2 yıl var. Yüksel Özer adlı bir okuyucumuz da; bu yazıyı alıp, bize gönderiyor. Yalnız bir farkla... O yazının içinde nerede VEDAT ve TERİM adı geçiyorsa; onları çıkarıp, yerine HAGİ ve LUCESCU'yu koymuş... Böylece; 2 yıl önceki yazı ile geçen haftaki G.Saray-G.Birliği maçını, birbirine özdeşleştirmiş... İşte o, sadece isimleri rötuşlanmış yazı: "Galatasaray divanı... Ayağa kalkınız!... G.Saray'ın üzerine büyük bir gölge, kara bir leke düştü. Hagi rezaleti değil bu karayı düşüren... Leke; G.Saray Başkanı Faruk Süren'in olayı yok farzetmesidir. Leke; Lucescu'nun hiç birşey yokmuşcasına, Hagi'yi ertesi akşam idmana çıkarmasıdır. Eğer Süren ve Lucescu; gerçek birer G.Saraylı olsalardı, maçtan sonra Hagi'nin işi biterdi. Önce Lucescu, Hagi'yi kadro dışı bıraktığını açıklardı... Ardından Süren; Hagi'nin G.Saray'la olan tüm ilişkisinin kesilip atıldığını... Bu, Hagi'nin ilk olayı değildir. Hagi en kritik maçlarda bile gördüğü kırmızı kartlarla G.Saray'ı yakmış; hırçın ve sorumluluk duygusu olmayan, spor ahlâkı tartışılır birisidir. Ama her defasında yönetimler tarafından hoş görüle görüle, sonunda bu duruma gelmiştir. Bu Hagi, bunları her zaman yapıyor. Onun uyarılmasına gerek yok. Onun kimliği, yapısı budur. Şimdi mesele; tekrar ediyorum Hagi değil; G.Saray'ın itibarıdır. İçinde benim de olduğu birçok G.Saraylı'nın "Ben G.Saraylı'yım" demeye, utanır hale gelmesidir. Başkan, yönetim, Lucescu; camianın başını dik tutacak eylem ve söylem içinde olmadıklarına göre; iş Divan'a düşüyor. G.Saray Divanı gürlemeli ve "Biz buraya her hafta bisküvi yemeye, çay içmeye değil; G.Saray'a ve onun şanlı tarihine sahip çıkmaya geliyoruz" demeli... Öyle bir gürlemeliler ki; hem bu leke temizlene, hem de gelecekteki G.Saray yönetimlerine unutulmaz bir ibret dersi ola... Galatasaray Divan Kurulu...Tarihi günler yaşıyorsunuz. Tarihsel göreviniz sizi bekliyor. Galatasaray tarihinin bedeli, Hagi'nin Şampiyonlar Ligi'nde atacağı bir gol değildir." Yazı bu kadar! Başta da belirttiğim gibi; Hagi diye adı geçen aslında Vedat... Lucescu diye geçen de, aslında Terim... Okuyucunun merak ettiği şu: Bu görüşler adamına göre mi yazıldı, ilkelere göre mi? 2001 yılında adlar değişse de, gerçek aynı! Yüksel Özer; Hıncal Uluç'un son olaylarla ilgili söylemleriyle, 2 yıl önce yazdıkları arasındaki farkın, kişiden kişiye mi fark ettiğini soruyor. Sadece isimleri değiştirmekle; aynı yazıya bugün de imzasını atar mı? Yani... Bunları Vedat yapınca gönder gitsin; Hagi yapınca boşver gitsin mi? Elçiye zeval olmaz! Ben değil, okuyucu merak ediyor. Merak etmek güzel ama, bir de gerçekler var. Cinayet davalarında bile, ağır tahrik, cidddi bir ceza indirimi nedenidir. Evet Hagi, bir çok maçta problemli biri olduğunu belgeledi... Ama son G.Birliği maçında; Türkiye'deki 5 yılının en kibar, en sessiz itirazını yapıyordu. Yan hakeme fiili müdahalesi yoktu... Daha da önemlisi,, el ve kol hareketi bile yoktu. Erol Ersoy, önceki bir maçta kendini topaç gibi çeviren Hagi'ye bırakın kart göstermeyi, tepki bile göstermemişti.... Aldığı eski eleştilerin ruhunda biriken tortusuyla, bilinçaltına "Başka maçta bir daha yaparsa görür gününü" idefiksi saplanmıştı. O birikimle, amacını çok aşan bir otorite sergiledi. Bu yüzden, belki de bu sezon hiç maç yönetemeyecek. Mahkemede suçluya ceza veren hakim, bu kararından dolayı kendisi de ceza alırsa; adaleti bulabilmek için, işler biraz karışır.