Tartışmanın odağından ve dertlerin çıkmaz sokağından gelen Beşiktaş; A.Gücü'ne sorularla ve sorunlarla dolu olarak çıkıyordu. Taraftarların maç öncesinde öfkesi gizlenmiş ama imâlı tezahüratlarla da mesajı açığa çıkmış tavrı; zor bir maçın işaret fişekleriydi. Ancak sahadaki Beşiktaş; sanki herşey güllük - gülistanlıkmış gibi, son derece rahattı... Stres, gerilim, sıkıntı yoktu. Aksine; belki de bu sezon hiç olmamış kadar, sağlıklı bir takım görüntüsü veriyordu. Shorunmu'nun gereksiz ve yüksek risk taşıyan davranışlarını... Yasin ve Ayhan'ın aksayan futbollarını bir kenara bırakırsanız; Beşiktaş topyekûn mükemmeldi. Özellikle ilk yarıda; ataklarında ciddi bir organizasyon örgüsü vardı... Sadece kendi aralarında paslaşarak, çoğu kez topu rakibe göstermeden alışılmadık güzellikte pozisyon buldular. Bunlar, gecikmeden gollerle de ödüllendirilince; seyir zevki yüksek bir Beşiktaş ortaya çıktı. Beşiktaş'taki farklılık sadece oyun biçiminde değil, kadronun yerleştiriliş şablonunda da kendini göstermişti... Nihat'ın forvete sürülmesi, bu radikal değişikliklerin en göze batanı ve en yararlı olanıydı. Nouma, bildiğimiz Nouma'ydı. Beşiktaş'ta, yangında ilk kurtarılacak eşya olduğunu bir kez daha kanıtladı. Nouma; kampta yüzüne karşı mı, yoksa duvara karşı mı cep telefonu fırlattığı tam anlaşılmayan olay için; golden sonra Scala'nın alnını öperek özür diledi. İlk yarının soğukkanlı, ne yaptığını ve neyi nasıl elde edeceğini bilir akıllı Beşiktaş'ı; ikinci yarıda tam olarak vizyona çıkamadı. Gerçi gene hızlı, atak, arzulu ve hakimdi ama; organizasyonların bütünlüğü, rötuş ister hale gelmişti. Bir de, oyun bir ara anlamsız bir şekilde gerildi... Neyse ki çabuk atlatıldı. Ankaragücü; 2-0'ın sonrasında daha istekli, daha baskılı bir oyun anlayışına terfi edince, maç da özellikle renk kazandı. Ama oyuna renk katmak yetmez, beceri katmak da gerekir... İşte onu yapamayınca, sonuca boyun eğdiler.