Aziz Yıldırım, şampiyonluğun üzerinden daha iki gün bile geçmeden, "Ben gidiyorum, eyvallah" dedi. Taraftarın sevinci kursağında kaldı. Bırak F.Bahçeliler; şöyle doya doya mutluluğun keyfini çıkarsın. Zor geçmiş bir sezonun sonrasında, kurtlarını iyice döksün... Yok! Keyfin en doruk noktasında kadayıfın üstüne, şerbet yerine sirke döküldü. Zaten F.Bahçe'nin adetidir. Şampiyonluğun lezzetini kaçıracak, mutlaka birşeyler bulur. 1996'da da öyle olmadı mı? Mutlu sona ulaştıktan sadece 48 saat sonra; Oğuz ve Aykut kulüpten atılmıştı... Millet, aynı bugünkü gibi şok oldu. Başkanın ayrılışı kadar, dönüşü de tuhaf oldu. Show TV'den gideceğini açıklarken, büyük bir kararlılıkla konuşmuştu... Geriye dönüşün en ufak bir ipucu bile yoktu... Ama döndü! Büyük bir şov yaparak veda kararını açıklayan... Hiçbir umut ışığı ve ihtimal bırakmadan bu kadar emin, kesin ve geriye dönüşü olmayan kararlılıkla konuşan biri; geri dön isteklerine "Madem öyle kalayım" diyemez. Kalması iyi olmuştur, o başka!... Ama başkanın tavrı, F.Bahçeliler arasında bile eleştiri konusu olmuştur. Sezonun bitiminden hemen 48 saat sonrasında açıklanan veda kararının; "Şampiyonluk sevincinden rant sağlama" stratejisi olduğu anlaşıldı. Bu şov, planlı programlı bir şeydi... Sabah'tan Gürcan Bilgiç, bunların olacağını son Samsun maçından önce yazınca; Yıldırım'ın kızması bundandı. O kadar öfkelendi ki; otel odasını korumalarıyla basıp, "Doğru haberi yazan" gazeteciyi hırpaladı. Aslında ilk doğruyu yazan, sadece Bilgiç değildi. 1 Nisan 2001 tarihinde, yani ondan tam bir ay önce; bizim gazeteden Şekip Hazar ve Milliyet'ten Yusuf Kobal, herşeyi yazmıştı... Bugün başkan neler yapmışsa, hepsini bir bir haber haline getirdiler. Başkanlığı bırakacağı (Ama aslında bırakmayacağı) en uygun zamanı... Nedenlerini... Şadan Kalkavan ve Selim Soydan'ı yönetimden elemek için giriştiği tüm tezgahı açıkladılar. Önemli bir gazetecilik başarısına imza attılar. Ama Aziz Yıldırım; gerçekleri yazan Türkiye ve Milliyet gazetelerini yalanlamak için, kamuoyuna sert bir duyuru yaptı. Sonradan hepsi tek tek gerçekleşen haber yüzünden; meslekdaşlarımızı yalancılıkla suçladı. Başkanın kendi imzasını taşıyan o duyuruda şöyle deniliyordu: "Bu habere göre; şampiyon olunduğu takdirde istifa edeceğim ve bazı yöneticileri değiştirmek için seçimlere katılacağım yazılmaktadır. Bu gazetecileri kınıyorum. Yalan haber yazdıklarından dolayı uyarılmalarına rağmen, yalan haber yazmaya devam etmektedirler. Şekip Hazar ve Yusuf Kobal, emellerine nail olamayacaklardır. Ben bu kulüpte başkan olduğum sürece; bu arkadaşlarımla yola devam edeceğimizin tüm kamuoyunca bilinmesini rica ediyorum." Şimdi yalancı kim acaba? Arkadaşlarımızın söylediği gibi; istifa, şampiyonluğun en doruk noktasında gerçekleşti... Yeniden kongreye girip; Şadan Kalkavan ve Selim Soydan'ı eleyeceği, anlaşıldı... Bir başkan; 1 Nisan 2001 tarihinde kendi imzasıyla yayınladığı duyurudan sadece 2.5 ay sonra; yalancı dediklerine karşı nasıl yalancı çıkar... Söylenenlerin hepsi gerçekleşti... İSTİFA'nın içinden İSTİFADE çıktı... Hesabını kim verecek? Gazetecileri doğru yazdı diye, otel odasında basıp hakaret edeceksin... Gücün yetemeyenlere de, bildiri yayınlayıp "Yalancı" diyeceksin... F.Bahçe muhabirlerini, kulüp kapısı önünden karşı kaldırıma fırlatacaksın... Yeter ama başkan! Yazılanların hepsi doğru çıktı diye paniklemenizi bir ölçüde anlayabiliriz ama; hem güçlü hem suçlu pozisyonunda, terör estirilmesini kabullenemeyiz. Gazeteci gerçekleri yazdığı için TEBRİK edileceği yerde, TEHDİT ediliyor. Bu nasıl iş? F.Bahçeliler'in oyuna alet edilmesinin bedelini, gazetecilere yükleyemezsiniz.