“Feridun Ağabey, bizler birkaç gönüllü arkadaş ilçemiz mülki amirliklerinin bilgisi ve izni dâhilinde Çerkezköy meydanında Bayır Bucak Türkmenleri için yardım seferberliği başlattık.
Suriye’de Esad Rejimi ve Rus saldırıları altında kalan Bayırbucak Türkmenlerine başlattığımız kampanyamız duygusal anlar yaşanmasına sebep oldu. Giysi ve gıda yardımı olarak un, şeker, kuru fasulye, barbunya, salça, konserve, kuru bakliyat, bisküvi, çay, şeker ve benzeri gıda maddeleri ile çocuk bezi ve çocuk maması, iç çamaşırı, çorap, kaban, ayakkabı ve temizlik malzemeleri gibi yardımlar geldi ve geliyor. Daha ilk gün çadıra gelen bir öğrencinin cebindeki 4 lirayı Türkmenlere bağışlamak istemesi para yardımı kabul edilmediği söylenince de öğrencinin cebindeki 4 lira ile bakkaldan bir paket makarna alarak getirip bağışlaması hepimizi hem çok duygulandırdı hem çok gururlandırdı. Kampanyamıza ilk gününde çok sayıda iş adamı ve dernek yönetimi sağ olsunlar yardım sözü verdiler. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde faaliyet gösteren Bross Tekstil de Türkmenler için 10 bin çorap bağışında bulundu. Ağabey, devletimizin Türkmenlerimize sahip çıkan politikası bizleri gururlandırıyor. Biz de kendi çapımızda soydaşlarımız için bir hafta boyunca her sabah 09.00 ile akşam 20.00 saatleri arasında Belediye Meydanı’nda kurulan yardım çadırında toplanan yardımları önümüzdeki hafta Cuma günü yine tırlara doldurarak Bayırbucak Türkmenlerine göndereceğiz. Sesimizi sizin köşenizden de duyurursanız seviniriz.”
Şaban Kardeş-Çerkezköy
Muya, marka bildik güya…
Feridun Ağabey, yaklaşık iki ay önce çocuğuma Muya marka bir bot aldım. Botların her ikisinin de tabanları 39. günde açıldı. Bu durumu fabrika satış mağazasına bildirdim. Bana “yine mi o botlardan” cevabından anladım ki bu konuda yalnız değilim. Fabrikadaki yetkiliye ulaştığımızda bize “kullanıcı hatası” cevabını verdiler. Kendilerine “kar yok kış yok iki ayda botların ikisinin de altı nasıl açılır ve bu nasıl kullanıcı hatası olur?” dediğimde pervasızca şu cevabı verdi oradaki ses:
“Beyefendi istersen git tüketici mahkemesine şikâyet et!” deyip kestirip attı. Ben iki bot için mahkemeye nasıl gideceğim? O zaman bu kullanılamayan botları sineye mi çekeceğim? “Yine mi bu botlardan” denildiğine göre şimdiye kadar böyle mağdur olanlar var mı? Tüketici mahkemesine gitsem ne elde edeceğim? Botları bilirkişiye mi gösterecekler? Tazmin mi edecekler? Ya da insanlar nasıl olsa mahkemeye gitmez diyerek böyle bir yol mu gösteriliyor?
Rumuz: “Çaresiz Baba”-İstanbul
Eti nereden alıp da yiyeceğim!
“Feridun Ağabey, sen duygularımıza tercüman oluyorsun diye yazıyorum. Benim eşim inşaatlarda amele olarak çalışıyor. Üç gün işi varsa beş gün yok. Gazeteyi de komşumuzdan okuyoruz. Bir gün pazar yerinde bir teyze konuşurken bende kansızlık olduğunu söyledi. Bana “bol bol et ye!” dedi. Sanki benimle dalga geçer gibiydi. Ben eti nereden alıp da yiyeceğim. Kurban Bayramında bile zenginler kestikleri kurban etini kıyma yapıp dolaplarında saklıyor sonra azar azar kendileri yiyor. Nasihat iyi de halden anlayan yok maalesef.”
Rumuz: "Zehra"-İstanbul
Baba hasreti...
“Feridun Ağabey, babam İsa Aydoğdu, ömrünü İhlas camiasına adamış bir insandı. Geçen sene 27 Kasım’da kaybettik. Kardeşim ise şu an İzmir'de asker. Babam için bu şiiri yazmış. 'Gazeteye gönderiver' dedi. Kime göndereceğimizi düşündük, derdimizi Feridun Ağabeye anlatalım, dedik. Bu şiirimize yer verip duygularımıza tercüman olur musun ağabey?”
“Gittiğin günden beri, kasım bir başka soğuk./Üşüyorum babacım, kolum kanadım kırık.
Şefkatli bakışını inan ki çok özledim,/Daha sana doymadan nerden geldi ayrılık?
Sen kocaman bir dağdın, heybetliydi duruşun,/Benim için gururdu Hak’tan yana oluşun.
Ömür boyu bitmedi senin zorlu yokuşun,/Gün yüzü göremeden nerden geldi ayrılık?
Beş evlat büyüttün de, haramı yedirtmedin./Kendin yokluk çektin de bize “yok” dedirtmedin./
İnsanların önünde başımı eğdirtmedin,/Bir yıldır boynum bükük, ağır geldi ayrılık.
Bu illet hastalıkla on sene savaş verdin./Bir kez isyan etmedin, “benim sınavım” dedin.
En zor günlerde bile yine de sabrederdin,/Sabrediyorum ama yine de zor ayrılık.”
Ahmet Rüçhan Aydoğdu-İzmir