Bu eğitimle eczacılar da işsiz kalacak

A -
A +
Türkiye'de hiçbir meslek dalında insan gücü ihtiyacı planlaması yapılmıyor. Optisyenlik alanında da gelecekte işsiz eczacılar artacak.
"Toplumu eğitiyoruz siz eğitime karşı mısınız? Halk açılan üniversite ve eğitimden memnun" diyenler olabilir. Ancak bunlar bilmeli ki bu tarz uygulamalarla meslekler sürdürebilir olmaktan çıkıyor, işsizleştiriliyor, itibarsızlaştırılıyor
Türkiye'de 46 Eczacılık Fakültesi açılmış... Bu okullardan yaklaşık her yıl 3.000 eczacı mezun oluyor. Türkiye'de 5.500 optisyenlik müessesesi var. 45 optisyenlik programından her yıl 2.300 optisyen mezun olacak.
Açılan okulların laboratuvarları, hocaları yok. Okullar arasında takip edilen ortak bir eğitim programı ve eşgüdüm mevcut değil. Sağlık sektörü 4 misli büyüdü. Sermayenin iştahı giderek artıyor. Bu okullar sermaye için ucuz iş gücü kaynakları. Gelecekte en önemli problemimiz mezun olan meslektaşlarımızın istihdamı olacak.
Bir eczacının yanında ikinci bir eczacı çalıştırması için yasa gerekmiyor. Yeni yasamıza eklenen ikinci eczacılık zincire gidecek yolda kanunumuza yerleştirilmiş Truva atıdır. Terzi gibi iki kere ölçüp bir kere biçmeliyiz. Aksi takdirde hatalar çok pahalıdır. Eczacılık mülkiyet (mesul müdür ve sahibi) hakkımızı kaybedebiliriz.
Geleneksel faaliyet gösteren her eczanemizi her optisyenlik müessesesini yaşatmalıyız. Mevcut eczacı ve gözlükçü kooperatiflerine üye olarak destek vermeliyiz. Bizler birbirimizin ticari rakibi değiliz. Rekabetimiz sağlık hizmeti sunumu alanında olmalıdır.
Eczacılık fakültelerini ve optisyenlik programlarını tercih edecek öğrencilerimizin daha seçici ve dikkatli olmaları gerekli. Kontenjanlar sınırlandırılmalıdır. Eğitim kadroları ve kalitesi yükseltilmelidir.
        Taylan Küçüker/Eczacı Gözlükçü


Mahkemeniz bir gün sürerdi

"Feridun Ağabey, Gazetenizde İsmail Kapan imzalı "Durdurun şu canavarı" diye başlayan köşe yazısı manidardır.
Ben 17 senedir Yalıköy Sesi adlı yerel bir gazete çıkartıyorum. Sizler gibi yazar değilim. Üniversite mezunu değilim. Oto motor tamircisiyim. Ama ben Almanya'da 35 sene yaşadım. Orada şoförlük yaptım. Bu bakımdan devamlı olarak trafik ile ilgili yazıp çizerim.
Bizlerin genel olarak şoförlük alışkanlığı maalesef şöyledir: "İdam cezası da olsa sollarım", "50 olan yerde 150 ile giderim", "Durma yasağında park yaparım", "U dönüşte kırmızı ışıkta geçerim", "Trafik polisi olmadığı sürece her türlü trafik ihlali yaparım..."
Almanya'da sadece 46 milyon otomobil var. Günlük ölümlü kaza neredeyse olmaz. Bizde 18 milyon araç var, hemen her gün kaza ve ölüm olur. Ben 30 sene Bremen şehrinde taksicilik yaptım. Dayak yedim, dayak atım. Mahkemelik oldum. Suçlu isem suçum, değilse beraatım aynı gün içinde hallolurdu. Mahkemeniz bir gün sürerdi.
Avrupa'da trafik kurallarına genel olarak harfiyen uyulur. Ben 1964 yılında ehliyet aldım. Orada ehliyet alacak kimse birçok testlerden geçer. Rampayı hangi vitesle çıkarsa o vitesle inmeyi öğrenir. Kar yağarken, az yağmurda, sağanak yağmurda, rüzgârda, güneş doğarken ve güneş batarken, buzlu havada, sisli havada, ışıklı caddede, virajlı yolda daha neler neler... Bütün bu hava ve yol durumlarında araç kullanma eğitimi ve bilgisi alır. Sonra da arabaya her hal ve şartta hakim olmayı sağlar.
Bence ehliyet alacak adaylara Avrupa'daki bu usulle eğitim verildikten sonra ehliyet verilmelidir. Aksi takdirde sürücüye idam cezası verecek bile olsanız adam şoförlüğü bilmezse ne yapacak? Saygılarımla..."
         Günay İnsaf-Yalıköy/Fatsa-Ordu


Vatandaşla dalga mı geçiliyor?

"Feridun Ağabey, Bankadan çekilen kredilerdeki dosya masraflarının geri ödenmesi diye bir şey gündeme gelmişti. Ziraat Bankasına giderek çektiğim kredilerin dosya masraflarının iadesini nasıl talep edeceğimi sordum. Bana dediler ki: 'Eğer tüketici mahkemesine dava açmış isen oranın sonuçlarını bekleyeceksin. Açmamış isen bir form var. Doldurup vereceksin. Bir iki aya kadar sana dönüş yapılıyor...' Ben bu söylemde 'mahkemeye verirsen paranı alamazsın' tarzı bir aba altından sopa gösterme kokusu hissettim. Tabii ben mahkemeye vermemiştim. Bir evrak doldurttular. İmzalayıp verdim. Aradan bir iki hafta geçtikten sonra evrakımızın işleme konulduğuna dair cep telefonumuza bir mesaj geldi. Lakin aradan belki beş ay geçti ne ses var ne haber? Mahkemeye verenler alamıyor da mahkemeye vermeyenler alabiliyor mu? Bu bir hak ise neden hakkımız verilmiyor? Hak değil ise vatandaşla dalga mı geçiliyor? Bu konuda Banka yetkilileri niçin bir açıklamada bulunmuyor?"
          Emekli bir vatandaş-İstanbul
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.