“Feridun Ağabey; iş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada ise 3. olduğumuzu siz de biliyorsunuz. İnanın iş yerleri kadar cadde, sokak ve kaldırımlar dahi iş ve can güvenliği bakımından çok tehlikeli. Bu konuda sadece sigortalı çalışan değil, sokakta kaldırımda yürüyebilen herkesin ne gibi tehlikelere maruz kaldığını bir iş güvenlik uzmanı olarak haber vermek, ilgilileri uyarmak, çözüm bulmak için size de yazıyorum. Geçen hafta Ceyhan ilçemizde, Orhan Ekinci Bulvarı'nda, ışıklı bir kavşağın köşesine, kaldırım üzerine çapraz bir şekilde yerleştirilmiş, bir insan boyundan biraz alçak, (takriben 1.70 cm) 3 metre enindeki reklam panosunun altından geçmek zorunda kalıp son anda fark edip kafamı eğmeme rağmen fena çarptım, kafam şişti. Yani hafif yaralı bir iş kazası geçirdim. Benden bir gün evvel, yine birisi aynı yere çok fena çarpmış, düşmüş, hastaneye kaldırılmış, 5 dikiş atılmış. Bunu da reklam panosuyla bitişik Halk Ekmek büfesindeki görevli söyledi. Her gün en az 10 kişinin benim gibi kafasını çarptığı reklam panosunu oraya bir insan boyundan alçak bir şekilde 3 sene önce belediye dikmiş. 3 senedir binlerce kişi kafa çarpmış. Ne yazık ki hâlâ gelen geçen çarpıyor. Ne bir gören, ne bir tedbir alan, ne de bir şikâyet eden nasıl olmaz?
Bu olayı bir tanıdık haber ajansı müdürüne aynen anlattım. Maalesef o bile inanmadı. 'Olmaz öyle şey' deyip haber yapmaya değer bulmadı. İşte bizim iş güvenlik anlayışımız. Bu kafayla daha çook kimse kafasını çarpmadan, ne olur bu derdimi acilen duyurun da belki bir dermanı bulunur.
Aynı panodan aynı bulvar üzerinde iki ayrı kavşakta 2 tane var. Diğeri parkın köşesine denk gelmiş, kaldırım üzerinde değil ama onun yüksekliği de 1.5 metre kadar olup oyun oynayan çocuklar için çok tehlikeli duruyor. Bu panoların derhal oradan kaldırılması veya en az 2 metre kadar yükseltilmesi için ilgililere bu şikâyetimi ihbar olarak bildirmenizi istirham ederim.”
Makine Müh. Mevlüt Yavuz-A Sınıf İş Güvenlik Uzmanı/Adana
Bu söz onuruma dokunuyor ağabey
“Feridun Ağabey, yeni evlilik yapmış bir karı kocayız. İkimiz de asgari ücretle çalışıyoruz. Tekstil fabrikasında kalıp servisinde, eşim aynı firmada kesim bölümünde çalışıyor.
Sabah saat 08:00 dedim mi marşı çevrilmiş otomobil motoru gibi çalışmaya başlıyoruz. Çünkü makine çalışıyor ürünler önümüze akıyor. İstersen çalışma. Bir öğle yemeği için bir saat paydos bir de bir defası öğleden önce diğeri öğleden sonra olmak üzere iki tuvalet izni. Yanımıza sabahleyin bir pet şişe su alıyoruz. Susarsak ondan içiyoruz. Başka da bir şey içemiyoruz arada. Bu şekilde akşam saat mesai bitene kadar makine gibi çalışıyoruz… Aynı fabrikada olmamıza rağmen sabah işbaşı yaptıktan sonra akşam işten çıkana kadar eşimle birbirimizi göremiyoruz. Makineye bağlı başka bir makine parçası gibi yani… Her şeye rağmen işimizden memnunuz. Çünkü işsiz değiliz. Biz bıraksak aynı işte çalışmak için sırada bekleyen onlarca insan var.
Benim diyeceğim, Başbakanımızın bize hak olarak tanıdığı bizi ümitlendirdiği asgari ücreti vermekte patronlar niçin zorlanıyor? Bizi işe alırken 'senin bana maliyetin...' diye başlıyorlar. Biz mal mıyız da maliyetimiz olsun. Onurumuza dokunuyor bu. Neredeyse bizi suçlu ilan edecekler. Bizim onlara kazandırdıklarımızı niye hesap etmiyorlar? Devlet onlara vergi kolaylığı sağlıyor hatta 'yarısını da ben vereyim' diyor. Ama bize asgari ücreti çok görüyorlar."
İsmet Sungur-Kocaeli
Namaza gelmeyince anlaşılmışlar
“Feridun Ağabey, geçen mahallemizde yaşayan Kore Gazisi Hüsrev Amca ve eşi Zeynep Teyzenin oturdukları evde gazdan zehirlenerek hayatlarını kaybettikleriyle sarsıldık. Çok üzüldük. Onlar mahallemizin gülleriydi. Allah rahmet eylesin mekânları cennet olsun. Benim burada dikkatimi çeken bir şey oldu Ağabey. Hüsrev Amca salih bir kimseydi. Beş vakit camiye namaza giderdi. Namaza gelmemeye başlayınca cami cemaati merak ediyor ve zehirlendikleri öyle anlaşılıyor. Yoksa günlerce evde cesetleri koksa haberimiz olmayacaktı. Namazın ve cemaate gitmenin ne kadar önemli bir 'sosyal paydaşlık' olduğunu o zaman anladım. Gazimiz ve onun emektar eşi düzenlenen askerî törenle toprağa verildi. Allah gani gani rahmet eylesin…”
Ahmet Kulca-Tekirdağ