"Sivas'ın Divriği ilçesinde TOKİ'nin yaptığı 13 konutta bulunan 360 daire sakini medeniyetten uzak bir hayat yaşıyoruz. İlçemize TOKİ tarafından yapılan ve ilçe merkezine yaya olarak 20 dakika uzaklıkta bulunan yeni yerleşim sakinleri telefon, internet ve ulaşım sıkıntısı çekiyoruz.
TOKİ sakinleri defalarca belediyeye müracaat ederek merkez ile ulaşımın sağlanabilmesi için otobüs seferlerinin konmasını istedik. Çöplerin zamanında toplanması için çöp arabalarının düzenli olarak her gün gelmesini istedik. Öte yandan telefon ve internet hattının bağlanması için Türk Telekom'un 444'lü şikâyet hattına, Türk Telekom ve TT netin web sitesi üzerinden defalarca müracaatta bulunduk. Bu müracaatlarımızın hiçbirinden sonuç alamadık. İnşaat çalışmaları bitince merkezle aramızdaki yol bağlantısı da yapılmadı. Yazın tozdan topraktan kışın yağmur çamurdan kurtulamayacağız. Öte yandan su sıkıntısı çekiyoruz. Arada bir su kesintisi oluyor. Bütün bu dertlerimize bir an önce çözüm bulunmasını talep ediyoruz."
Oral Kaya-Sivas
Şöhret peşinde olan zavallılar
Öteden beri, çeşitli vesilelerle işittiğimiz, televizyonlarda gördüğümüz ve dinimiz İslamiyet hakkında kendini yetkili sanan bazı kişiler, bilerek veya bilmeyerek dinimize saldırmaktadır. Bunların hepsi dinde reformcu tiplerdir. 14 asırdan beri, İslam âlimleri binlerce cilt kitap yazarak beyni üç kıvrımlı bu tür diplomalı cahillere gerekli cevabı asırlar öncesinden vermişlerdir. Bu aptallar, güzel dinimizin ruhundaki tevazudan habersiz, "ben bilirim" havalarında şan ve şöhret peşinde olan zavallılardır. Oysa bir ilim adamı, hiçbir zaman mesnetsiz ve ulu orta konuşmaz ve yazmaz. Bunları, aslında halkımız da çok iyi tanımakta ve metelik vermemektedir ama bir okuyucu ve dinleyici olarak tepkilerimizi göstermek durumundayız. Meydan yeri kendilerine kalmamalıdır.
Sait Yolaçan-İstanbul
Sahte insanlar ve 40'lı yaşlar...
Lafa gelince mangalda kül bırakmazlar, icraat nedir bilmezler. İçinde yaşadıkları topluma da zerre kadar katkıları yoktur. Yazmazlar, okumazlar, plan yapmazlar, proje nedir ilgilenmezler. Ne var ki her şeye muhalif olurlar. Yeniliklere karşı çıkarlar. Ter dökmek nedir bilmezler. Tarihten, bilimden, sanattan, edebiyattan, estetikten, etikten, ahlaktan uzak yaşarlar. Kendilerinden başka kimseyi düşünmezler, sevmezler...
Bu tür sahte insanları anlamak için 40'lı yaşlara gelmek gerekiyor. 20'li yaşlarda kim ne türdendir anlaşılamıyor. 30'lu yaşlarda kişilik tam şekillenmiyor. 40'tan sonra dünyada kim kimdir berrak görülmeye başlıyor... Sahte insanlar sadece az okumuşlardan çıkmıyor. Hainlik, sahtecilik, dolandırıcılık, riyakârlık, iftiracılık konularında üniversite diplomasına sahip olanlar da mevcut... Ömürleri boyunca ülke için bir kuruşluk faydalı işi olmayan parazitler, kendileri üretmediği gibi üretenlere karşı da her türlü düşmanlığı sergiliyorlar. Çok diplomaya sahibi olan herkes medenî ve etik değerlere uygun insan olamıyor.
Kaliteli, aynı zamanda karakterli, aynı zamanda uyumlu, üretken, projeci, tükettiğinden çok üreten insanlara o kadar çok ihtiyacımız var ki...
Ali Özdemir- Bolu
Ülkemi çok seviyorum
"7 Haziran seçimleri sessizliğin sesidir, bu sese kulak verin" diyerek seçimlerle ve partilerin politikalarıyla ilgili görüş ve düşüncelerini bizimle paylaşan Erzincan'dan Yılmaz Garip isimli değerli okuyucumuz yazısında özetle diyor ki:
"Ülkemizde birazcık istikrarsızlık baş gösterdiğinde dâhilî ve harici bedhahlar boy göstermeye başladı. Ülkemiz topraklarında gözü olanlar salyalarını akıtmaya başladı. Bugüne kadar bu milleti hafife alanlar, zannettikleri kadar kolay lokma olmadığını anladılar ve kendilerince bir dizi tehlikeli tedbirler almaya başladılar. Her şey cihangirlikle, mertlikle olmuyor. Kanımızla aldığımız toprakları, masada nasıl kaybettiğimiz asla unutulmamalı. Bizim de bazı etkin tedbirlerimiz olmalı. Alternatif planlarımız olmalı. Bunlar da ancak güçlü iktidar ile mümkündür. Bendeniz, parti üyesi değilim. O gözlemlerimi halkın içinden biri olarak sıralamaya çalıştım. Bu ülke hepimizin ve ülkemi çok seviyorum. Bu ülkede çok güzel şeyler olacağına inanıyoruz ve yapılan yanlışlara olabildiğince de üzülüyoruz. Dileğimiz; hayati önem arz eden hususlarda hataların mümkün olduğunca azaltılmasıdır."