Avcılar Firuzköy Mahallesi'nden yazıyorum

A -
A +

Merhaba Feridun Ağabey, size 'Megakent' diye tabir edilen İstanbul'un karanlıkta bırakılan bir sokağından yazıyorum... Yıl 2024 olmuş ama biz hava karardıktan sonra ışığa hasret kalan bir bölgede yaşamaya mahkûm edildik... Bahsettiğim konum, Avcılar'ın Mustafa Kemalpaşa Caddesi...  Sokak lambalarımız iki aydan bu yana yanmıyor. Ben birçok defa belediye ile iletişime geçtim, durumu BEDAŞ’a aktardım. Benim gibi bazı komşularımız da sıkıntımızı aynı kurumlara aksettirdi. Karanlığı TEDAŞ’a kadar götürdük. Birçok defa "Talep oluşturuldu, ilgilenilecek" benzeri cevaplar aldık.

 

1 ay önce kablolar değişti ancak ne çare? Bu defa da dairelere gelen elektrikte güç kaybı yaşandığı için beyaz eşyalarımız isyan etti ve bozuldu. Hatta koca koca binaların asansörleri çalışmaz oldu. Çocuklu aileler, yaşlılarımız, hastalarımız merdivenleri yürüyerek çıkmak zorunda, sokağımız karanlıkta kaldı, güneş battığında okuldan ve işten gelenlerimizin güvenliğinden mi endişe edelim?.. Binlerce lira verip aldığımız eşyalarımız ek masraf çıkardı onlara mı yanalım?..

 

Son çare olarak, sizin aracılığınızla derdimizi değerli Avcılar Belediye Başkanımıza iletmek istedik. Belediye Başkanımız Sayın Utku Caner Çaykara Beyefendi’nin konudan haberi olduğunda sesimize ses vereceğine ve sorunumuzla ilgileneceğine yürekten inanıyoruz. Saygılarımızla.

 

Enver Yener-Avcılar

 

Okul aile birliklerine yardım ve kantinler hakkında

"1989-2021 yılları arasında MEB’e bağlı 11 okulda öğretmen ve idareci olarak çalıştım. 25 yıl sadece öğretmendim. Okulun mali (parasal) işleri hakkında çok bilgim olamadı. Zira idareciler öğretmenlere "gelen-giden paralar" hakkında zerre bilgi iletmediler.

 

2015-2021 yılları arasında hasbelkader 2 farklı lisede idareci olarak çalıştım. Okul aile birliklerinin tüm dosyaları, faturaları, tutanakları kontrolüm altına girdi. Benden önce yapılan harcamaların yüzde 99’unun lüks, gereksiz, akıldışı ürünler için yapıldığını tespit ettim. Gördüklerim, başıma gelenler, çevrilen entrikalar ışığında şunu iletmek istiyorum: Okul aile birliklerine mümkünse bakanlığın da ısrarla belirttiği gibi 1 lira bile vermeyiniz. Okulların bağış taleplerini reddediniz. Eğitime katkı yapmak istiyorsanız fırça, deterjan, çöp sepeti, sınıf boyası, led lamba, sıvı sabun, defter, kalem, silgi, giysi, çanta, ayakkabı, peçete, perde, bilgisayar, tablet, yazıcı vb. gibi ürünleri bağışlayabilirsiniz. Asla elden para vermeyiniz. Zira eğitim yöneticilerinin hepsi demiyorum ama büyük oranı bu paraları kendi konforlarının artması için kullanmaktadır.

 

Okul kantinlerine de kesinlikle karşıyım. Okulda satış noktası olmamalı. Tüm gıdaları, suyu evde hazırlayıp gönderiniz. Zira kantinlerde sunulan ürünlerin çoğunun sağlığa uygun olmadığını görüyorum. Nice ayranlar, tostlar, simitler, poğaçalar, meyve suları, dönerler, hazır makarnalar (noodle) tamamen sahte ve kansorejen katkılıdır.

 

İlkokul ve ortaokulda hiç kantin bilmedim. O yıllarda bunlara gerek duyulmuyordu. Lisede okurken kantin vardı ama 3 yılda 10 kez bile buraya girmişliğim yoktur. Zira fakirlikten ötürü harcayacak param pek olmamıştı. Kantinler öğrencilerin başarısız olması, derste uyuklaması, obezleşmesi dışında bir katkı sunmuyor” diyen değerli okuyucumuz Eğitimci-Yazar-Yayıncı-Ali Özdemir, sözünü ettiğiniz konuda kendi yaşadıklarınız ve şahit olduklarınızın hepsi doğru olabilir ve size ve önerilerinize saygı duyuyoruz. Ancak bir eğitimci olarak bütün bir ülkeye hitap edecek bir yazıda bütün okulları ve bütün kantinleri bir tutuyor olmanızı ifrat ve tefrit bakımından abartılı bulduğumuzu belirtmeliyiz. Biz de öğrenci velisi olarak yıllar yılı değişik okullarda yöneticilerle muhatap olduk, okul kantinlerine gitmek durumunda kaldık. Aksine aldığı bütün ürünlerin en doğal olanını tercih eden, kendi evinde çocuğuna yedirmediği ürünü kantinde öğrenciye sunmayan kantincileri de gördük. Velisinden gelen yardımları ve destekleri kuruşu kuruşuna okul için harcayan hatta okulda kendisi de bir işçi gibi bir müstahdem gibi bir aile birliği temsilcisi gibi çalışan gönüllü idareciler de gördük. Bunun yerine şöyle desek daha maksada uygun olmaz mı? Okul aile birliklerine yardım ederken verdiğiniz paraların nereye gideceğini takip ediniz, okul kantinlerinde satılan ürünlerin doğal olmayanlarıyla ilgili gerek kentin sorumlularına gerek okul idarecilerine bilgi vererek çocuklarınızın sağlıklı beslenmesine katkı sunmaya çalışınız. Saygılarımızla değerli Hocam. F.A.

 

 

 

 

Biz yine de haddimizi bilelim!

“Feridun Ağabey, gittiğim birkaç hekim sonra da kimi hekim yönlendirmesiyle kimi kendi araştırmalarımla bulduğum birkaç diyetisyene gitmeme ve söylediklerini uygulamaya çalışmama rağmen benim kiloyla ilgili sorunuma kalıcı ve gerçekçi bir çözüm bulamadım. Bu konuda bir öneriniz var mı?” diyen İstanbul’dan "Ayşegül" rumuzlu okuyucumuz, bu konuda bir bilirkişi bir sağlıkçı olmadığımız için bize laf düşmez. Biz düşüncemizi dile getirmeden önce şöyle bir fıkrayı hatırlatmalıyız. Hani şoför kaldırımda yürüyen yayayı sıkıştırınca “dikkat etsene be adam” demiş ardından ilave etmiş. “Ben on yıllık şoförüm” Yaya boynunu bükmüş, “Tamam da şoför beyciğim” demiş, ben de “kırk yıllık yayayım...” Yani yaya yolunda yayanın nerede olup olmaması gerektiğini bilirim demek istemiş. Biz de tecrübeli hastalardan ve hekimlerden dinlediğimiz kadarıyla konuya bu pencereden değinecek olursak şu soruları sesli sorabiliriz zannediyorum. Tabii ki genel olarak sağlık profesyonelleri neden muhatabına yemeyecekleri, yasakları söyler de ne yiyeceğini nasıl beslenmesi gerektiğini pek söylemez. Neden zayıflamak için olsun diğer birçok rahatsızlık için olsun muhatabına sadece “yeme içme” üzerinden değerlendirme sunar? Bu kişinin uyku düzeni, bulunduğu iş ev ortamı, çevresi, sosyal ve ekonomik düzeni, arkadaş çevresi, hava kirliliği, kullandığı kişisel bakım ürünlerinden tutun temizlik vb. ürünleri gibi etkenlere neredeyse hiç temas etmez, neden? Oysa şöyle içini döküp rahatlayacak bir arkadaş bile insandaki stresi alıp stres sebebiyle mutluluk hormonu salgılayan yiyecek ve içeceklere saldırmaya engel olabilir değil mi?..

 

Neyse biz yine de yaya olarak haddimizi bilelim... F.A.

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Yalınız Efe11 Eylül 2024 15:07

Bu dert fazla devletlere, Biz dayandık bu dertlere. Fırsat geçti namertlere, Merdi kime anlatalım? Arif kaçtı ağız tadı, Adalet mi bunun adı?! Anamızı alan kadı, Derdi kime anlatalım? (Ozan Arif)