Sevgili Feridun Ağabey, ben İstanbul’dan yazıyorum. Biliyorsunuz ki ülkemizde son günlerde özel hastanelerde para için neler yapıldığını millet olarak kahrolarak yüreğimiz yanarak hayretler içinde kalarak öğrendik. Devletimiz bu konuda gerekeni yapıyor. Ağabey ben tavukkarası hastasıyım. Dünya genelinde kesin bir tedavisi yok. Devlet hastanelerinde bu hastalık için “tedavisi olmadığı” gerekçesiyle pek bir şey yapmıyorlar ama özel hastaneler bizim bu hastalığımızı âdeta fırsat bilip “PRP ve kök hücre nakli gibi işlemler yapıyoruz” deyip on binlerce lira para talep ediyorlar.
2019 yılında özel hastanede bir göz doktoru ile görüşmüştüm. Bana 3 seans PRP tedavisi önerdi. “Biraz da olsa iyileşir” dedi. Ben de güvenip yaptırdım. “Bir ay sonra kontrole gel” dedi. Gittiğimde doktor bana “%40 iyileşme olmuş” dedi, şaşırdım. Sonra bana “kök hücre nakli yapayım” dedi. İstediği para ise 50 bin liraydı. 2019 yılındaki 50 bin liradan söz ediyorum. “İmkânım yok” dedim ve yaptırmadım. Doktorun %40 iyileşmiş dediği gözlerim eskisinden daha kötüye gitti ve 1 sene geçmeden sağ gözümü kaybettim. Sol gözüm %15 görüyor. Sağlık Bakanlığına dilekçe yazdım. Kaç sene sonra aldığım cevap şöyleydi:
"Hastane tarafından bakanlığa verilen cevapta “yanlış işlem yapılmamıştır, bilginize” diye yazmışlar. Böyle cevap verilmiş. Ağabey, insanlardan o kadar para alıyorlar. İşlem yapmadan önce imza attırıyorlar, bir şey olursa “mesuliyet kabul etmiyorum” diye. Bizim bu çaresizliğimizi resmen ticarete dökmüşler. Böyle benim gibi çare arayıp özel hastane mağduru birçok kişi öğrendim. Buradan sizin aracılığınızla Bakanlığımıza ve ilgili birimlere sesimizi duyurmanızı rica ediyorum. Dünya genelinde tedavisi olmayan tavukkarasını insanların umutlarını söndürüp paralarını alıp hayallerimizi yıkmasınlar. Saygılarımla...
Özel hastane mağduru
“Feridun Ağabey, geçen hafta köşenizde 'Çölde miyiz de sadece su içiyoruz?' diye soran okuyucumuza, acizane cevap mahiyetinde, konuya açıklık getirmek istedim. Faydalı olabilirsem memnun olurum.
Efendim, sevgili okurumuzun da yazdığı gibi, hemen tüm dünyada, ilgili tüm uzmanlar, günde ortalama 2 litre temiz su içilmesini tavsiye eder. İhtiyacımız olan kanı vücut kendi üretiyor, ama suyu dışardan alması gerekiyor. Vücudumuz terle, katı-sıvı atıklarla, nefesle, gözyaşı ve salgılarla sürekli su kaybediyoruz. Onun için kaybedilen suyun yerine konması olmazsa olmaz. Su içmek için susamaya, çölde olmaya da gerek yok zaten. Susamak bir ikaz-alarm işaretidir. Yaş 60’ı geçince susama hissi çok azalır veya kaybolur. Yaşlı kimseler, bu yüzden günlük yeterli suyu almazlar, dehidrasyon yaşarlar. Sindirim, dolaşım, boşaltım ve sinir sistemlerimizin normal ve düzgün çalışabilmesi için, temel ihtiyaç, temiz ve yeterli su içmektir. Hiçbir meşrubatın, çorbanın, meyve ve sebzelerin çoğu sudan oluşmakta ise de su yerine geçmediğini, tüm uzmanlar ikrar edip, ısrarla, tekraren her fırsatta yazılı-sözlü söylemektedir...
Gelelim, %80-90’ı su olan her çeşit meyve sebzelere. Elbette bunlar da gıdadır, vitamin ve mineral kaynaklarıdır, ama asla su yerine geçmezler” diyerek yorum getiren Adana’dan değerli okuyucumuz Mevlüt Yavuz’a... Efendim getirdiğiniz yorum elbette ki doğru olmakla birlikte önceki okuyucumuz da su yerine sebze ve meyve yenilsin demiyor. Su içmenin önemine vurgu yaptıktan sonra bir başka hatırlatmada bulunuyor. “Niçin sadece su anlatılıyor?” diyor. Suyun önemi anlatıldığı gibi sebze ve meyvelerin de insanlara anlatılması gerektiğine dikkat çekiyor. Son zamanlarda insanların sebze ve meyve konusunda yaşadığı ilgisizliği sağlık penceresinden çözüm arıyor. Sağlık profesyonellerinin toplumu bu konuda da bilinçlendirmesi çağrısında bulunuyor. Bu vesileyle atalarımızın bir insana dua ederken “su gibi aziz ol” dediğini hatırlatarak size ve diğer değerli okuyucumuza değerli düşünceleriniz ve önerileriniz için teşekkür ederiz.
“Feridun Ağabey, selamünaleyküm. Efendim ben geçen defa da sizin aracılığınızla okuyucularınıza seslenmiştim. Van Bahçesaray Arvas köyünde doğdum aslen oralıyım.
Eskişehir ilinde ikamet etmekteyim. Efendim 9 aydır işsizdim. Şimdi hamd olsun burada bir iş buldum, çalışacağım. Daha önce camide hastane mescidinde uyudum. Şimdi sizlere ulaşmamın amacı sizlerden sağlık raporu alabilmem için yardım talep ediyorum. Efendim ise başlangıç için evrak talepleri oldu iş yerinin. İş yeri bir mermer fabrikası olduğu için bundan dolayı ağır işte çalışabilecek rapor almam gerekiyor ve rapor ücreti 1.200 liradır. Yardımcı olunursa çok duacı olurum.”
İsmail Hakkı Kutbay
Özelleştirme politikasının sonu budur.