Feridun Ağabey, geçen sabah bir marketin kasasında yığılma oldu. Hemen her zaman olan yığılmanın sebebi olarak da üç kasa olmasına rağmen tek kasiyerin olmasıydı. Müşterinin bir tanesi yetkiliye “Bir kasa daha açamaz mısınız?” diye ricada bulununca yetkili “eleman yok, çalışacak eleman da bulamıyoruz” dedi ve “gençler iş beğenmiyor, üniversite mezunu olmuş elinde diploması var ama hiçbir şey bilmiyor, bomboş bir diploma. İş konuşurken de ‘ben üniversite mezunuyum’ diyor, biz de ne yapacağımızı şaşırdık!” dedi.
Emekli bir öğretmen olarak “bugün bu durumunda bütün kabahat, bütün suç üniversite mezunu olup kasiyer olmak istemeyen gençlerde mi?” diye herkesi empati yapmaya davet ediyorum.
Siz o çocuğu, o kızımıza veya oğlumuza, ilkokuldan sonra ortaokulu da okumak mecburi demediniz mi? Daha sonra bununla da kalmayıp liseyi bitirene kadar eğitimi mecbur yapmadınız mı?
Liseye kadar gelen bir öğrencinin önündeki tek hedef üniversiteye gitmek olmadı mı? Öyle olunca eğitimin amacı çocuğu okuldan alıp okutup okutup okutup üniversiteden mezun etmek olmadı mı?
Böyle bir süreçte herkesin üniversite mezunu olmasından daha doğal ne olabilir ki? Ama gözden kaçan veya kaçırtılan şey şu? Üniversiteler eskiden lisans mezunu veriyordu. Sayıları azdı. Üniversite mezunu kendine göre arz ve talep dengesinde isteyenin gittiği ve mezun olanın da kalifiye olarak iş sahibi olduğu kurumlardı.
Daha net anlaşılması için sahadan örnek vereyim. Bir inşaat mühendisi olmak için üniversite bitirmek gerekiyordu ama bir berber olmak için üniversite bitirmeye gerek yoktu. Bir doktor olmak için tıp fakültesi bitirmek gerekiyordu ama bir müteahhit olmak için gerekmiyordu. Bir orman mühendisi olmak için üniversite bitirmek gerekiyordu ama kasiyer olmak için gerekmiyordu. Ama sen şimdi bunca sene üniversite okumuş, okumaya aslında mecbur kalmış bir genci 'kasiyer olmuyorsun, kasiyerliği beğenmiyorsun' diye töhmet altında bırak! Yazık değil mi? Ayıp değil mi? O çocuk bunca okulu kasiyer olmak için mi okudu? Ya da kasiyer olacak ise neden okumak zorunda bırakıldı? Burada hatayı kabahati hep gençlerde arayacağınıza gençliğin bu hâle nasıl getirildiğini ve nasıl hayal kırıklığı yaşadıklarını bir düşünün derim.
Em. Öğretmen Mehmet Yılmaz
Gazetemizin 10 Ocak 2024 tarihli nüshasında bu konuya değinmiştim. Medeni Batı ülkelerinde yıllar önce bu konu halledilmiş ve sokaklarda sahipsiz köpek kalmamıştı. Bürokrasi ve 'adam sendecilik' yüzünden yıllarını heba eden ülkemizde yine yıllar sonra görülüyor ki medeni ülkeler seviyesine henüz ulaşamamışız. Bunun için ise çaba sarf etmiyoruz. Şehirlerimizin sokaklarında parklarında sürüler hâlinde obez ve canavar köpekler dolaşıyor. Diledikleri yerde yatıp kalkarak diledikleri yere pisletiyor, diledikleri zaman geçen insanlara, araçlara bisiklet ve motosikletlilere korkunç şekilde havlaya havlaya saldırıyorlar.
Vatandaşlarımıza saldırıp ellerini kol ve bacaklarını parçalıyorlar. Yollara fırlayıp araçların kaza yapmalarına ve ailelerin parçalanmasına vesile oluyorlar. Daha da korkunç olanı bunların genellikle çocuk parklarına ve yeşil alanlara dışkılarını bırakmaları. (Bu arada parklarda Pitbull cinsi köpeklerde dolaştırılıp dışkı yaptırılıyor.) Bu durumda parazit-kist hepatik-ve toksoplazma gibi hastalıklar yayılıyor. Sıcak havalarda kuruyan dışkılardaki birçok bakteri viras vb. ciğerlere, beyne soluma yolu ile giriyor. Bu hayati organlara yerleşen parazitler çoğalarak vücutta bütün organlarda tahribata yol açıyor. Hastanelerimiz bu vakalardan geçilmiyor. Tabii medeni birçok ülke bunları artık yaşamıyor. Her köşebaşında sağda solda yerler mama atıkları ile dolu bu durum tamamen bir çevre kirliliğine sebep oluyor. Sinek ve böcek oluşmasına neden oluyor. Milyonlara varan sokak hayvanları güya kısırlaştırılıp tekrar çevreye salınıyor.
Yerel yönetimlere defalarca yapılan müracaatlarımızda âdeta “ne yapalım yasa böyle biz salıyoruz siz başınızın çaresine bakın” deniliyor. Bazen gecenin bir yarısı canhıraş köpek sesleri ile yataktan fırlıyorsunuz. Parkın kenarında çöp konteynerine gelen kâğıt toplayıcısını gören köpekler fırlayıp bağırmaya başlıyor... Yaşanan gürültü kirliliği ise ayrı bir sorun. Şimdi hükûmetimiz yıllardan sonra yeni bir yasa üzerinde çalışıyor. Oysa bu konuyu medeni ülkeler çözmüş. Onların neler yaptığı belli. Bizim de daha medeni ve müreffeh yaşayabilmemiz için tüm sorumluları ellerini taşın altına koymaya halkımızı da konuya sadece duygusal çerçeveden değil akıl ve mantığa uygun davranışta bulunmaya davet ediyoruz.
Erol Bağlı/Antalya
Patronlar daha iyi ücret versinler, daha iyi çalışma koşulları olsun.