Feridun Ağabey, bu konu birkaç satırda anlatılamayacak kadar, birkaç gündem maddesiyle çözülemeyecek kadar zor, uzun ve hassas bir konu... Herkesin bir ucundan yaklaşabildiği konuya ben de birazcık farkındalık oluşturabilirsem ne mutlu.
Şöyle bir düşünelim mi? Bir baba, sabah erken evden işe giderken. Bir anne aynı şekilde “mesai başlıyor” derken. Geri dönüp evlada ne kadar vakit kalabilir ki? Ayırmak istese de buna gücü yeter mi? Ama bu bir çocuk. Hayat bulup şekillenecek. Sadece beslenmesi, yiyip içmesi giyinmesi değil, ruhu da beslenecek. Karakter oluşacak. İnsani değerlerle karakter buluşacak. Ahlak denilen duygu gelişecek. Çocuk öğrenirken, aynı zamanda büyüğünden görecek, öğrenecek. Bunlar kitabi bildik mevzular... Peki şimdi bakalım kendimize ve ailelerimize... Bugün kaç çocuk aileden neyi örnek alıp da ne kadar ne öğreniyor ki? Kaç anne baba çocuğuna sabah kalktığında yüzünü yıkamayı gösteriyor? Kaç ailede sabahleyin birlikte kahvaltı yapılabiliyor? Kaç ailede anne çocuğa diş fırçalamayı uygulamalı olarak gösteriyor?
Kaç anne baba çocuğuyla birlikte internette kalıyor, televizyon izliyor ve ders çalışıyor? Kaç anne baba çocuğunun hangi kitabı okuduğunu hangi programı takip ettiğini hangi sosyal medyada ne yaptığını takip edip inceliyor? Bu konularda kaç anne baba gelişen dijital dünyayı anlamaya kendini güncelleyebiliyor? Çocuk ders yapmayınca veya yapamadığında aile ne yapmalı? Çocuğa kendi odasını kendisinin derleyip düzenlemesini nasıl anlatmalı?
Bir hata yaptığında acaba görmezden mi geliniyor? Yoksa suratına iki tokat atıp “Bir daha görmeyeyim!” mi deniliyor? Daha üç yaşına gelmeden eline tablet mi veriliyor? “Başımdan gitsin, kafam rahat etsin” demek için el kadar sabi (küçük çocuk) internet denilen gayya kuyusuna, yamyamların önüne mi atılıyor? Yem mi ediliyor? Ne zaman gençlere seslenen bir yazı okusam, yüreğim cız eder…
Aklıma Necip Fazıl Kısakürek’in şu ibretlik mısraları hücum eder:
“Tarih kutuplara kaçmış bir fener,
Buz denizlerinde çakar başıboş.
Allah’ım sen acı bu saf millete,
Akşam yatar sabah kalkar başıboş…”
Bugün gençlere yönelik yazılan nice yazıda ben bu duyguyu hissederim. İster evde ister okulda ya da herhangi bir ikili görüşmede, gençliğe herkes ilgi gösteriyor. Ne var ki hemen arkasından onlara akıl veriyor… Yüz yüze geldiklerinde de kimse “gık” demiyor, zaten diyemiyor… Şimdi öğütlenen gençlere moral vermek, motivasyon vermek. Biraz alttan almak, biraz beğenilmek için yağ çekmek… Ama hiçbiri gençlerin istediği şey değil… Gençlerin istedikleri tek şey, genç iken gençliğini yaşamak. İdealistlik, dava, vatan millet Sakarya şimdi gençliği bağlamıyor... Gençlik kendisiyle ilgili sorunlara bile “çok da tın” deyip geçiyor. Daha neyi konuşacaksınız? Bu konu aslında devletimizin önemsediği gibi geleceğimiz için bir beka meselesi... Saygılarımla...
Erdinç Üstündağ-Psikoloji ve Kişisel Gelişim Uzmanı
“Feridun Ağabey, İstanbul Bahçelievler'de oturuyorum. Mahmutbey Yolu 6. Sokak No 11'de bodrum katta bir depom var. Kaldırımdaki ağacın kökleri duvarı çatlattı. Duvar, çökme riski taşıyor. Özellikle yağmurlu havalarda tehlike artıyor. Çatlaklardan su bile sızıyor. Bu durumu Bahçelievler Belediyesi ekiplerine bildirdim. 1969602 numaralı başvuruma 'Talebiniz yerinde tetkik edilmiş olup; bahse konu alanda ağaçtan kaynaklanan olumsuz bir duruma rastlanılmamıştır. Bilginize' şeklinde cevap geldi. Duvarda ağaç köklerinden kaynaklanan çatlakların sebebi ben değilim. Gelen yetkililerin konuyu detaylı incelemediğini alelusul baktığını düşünüyorum. Konuyu sizin aracılığınızla saygıdeğer Bahçelievler Belediye Başkanımıza doğrudan iletmek istiyorum. Saygılarımla."
Bir okur
Türkiye’de altın madeni çıkması konusu polemikleri de beraberinde getiriyor. Şu var ki altın borsasını Almanya 200 bin tonla elinde tutuyor. Türkiye Madenciler Derneği Başkanı Yılmaz, Türkiye'de yapılmış bir modelleme çalışmasına göre altın madeni potansiyelinin 6 bin 500 ton olduğunu söyleyerek "Yer altında bekleyen 6.500 ton altın var ve bunun değeri yaklaşık 300 milyar dolar” olduğunu belirtiyor. Yani Türkiye'de belirli bölgelerde 6.500 ton altın var. 300-350 milyar dolar yer altında yatsın biz altın ithal etmeye devam mı edelim yoksa çevre de korunarak bu değeri ülke ekonomisine mi katalım? Batı ve Avrupa yıllar önce Sanayi Devrimi yaparak bizden çoğu alanda 150 yıl önde gidiyor. Birilerinin niyetleri “Türkiye büyümesin, kalkınmasın, muasır medeniyet seviyesine çıkmasın, birilerine bağımlı olalım” olsa da şükür ki ülkesini seven bir lider çıkmış tüm engellemeleri elinin tersi ile iterek hayır demiş ve bu alanlarda da ülkesine hizmet etmeye devam etmiştir.
Yüksel Kantar