"70 'li yıllarda, hâli vakti yerinde olup komşularından, ahbaplarından önce TV almış olan aileler; bu yeniliğin öncüsü olma gururunu yaşadılarsa da, evlerinde ayaklarını uzatıp, rahatça TV seyredemediler. Çünkü televizyonla birlikte akşam oturmalarının niteliği hızla değişti. TV'den önce aileler arasında nâzik ziyaretler yapılırdı. Kadın-erkek bir arada oturulur, hâl hatır sorulur, sohbet edilir, çaylar içilip meyve yenilir; hattâ iskambil oynanır; herkes ortak bir âlemin parçası olurken; bu ziyaretler TV seyretme seanslarına dönüştü. Yenilikte öncü olmanın bedeli vardı. Mahallede herkesten önce TV aldıkları için kurumla gezinen öncü ailelerin evleri, TV seyretmeye gelen komşularla, ahbaplarla, habersiz gelen akrabalarla dolup taşmaya başladı. Ortak âlemin parçası olma hâli ortadan kalktı, herkes TV'yi rahatça görebileceği bir yere yerleştirip, TV'nin oluşturduğu âlemde kaybolmayı tercih etti. Her eve TV girmeden önce, ailelerin görgü ve terbiye düzeylerine göre değişen sorunlar yaşandı. Aileler, komşular arasında küskünlükler görüldü, bozulan dostluklara rastlandı. TV seyretmek için çağırılmadan gitmeyi onurlarına yediremeyen aileler, TV'leri olup da, kendilerini davet etmeyen komşularına, ahbaplarına küstüler. Oysa bilmiyorlardı ki TV'li ailelerin çoğu, davetsiz misafirleri ağırlamaktan, dostlarını, ahbaplarını davet etmeye fırsat bulamıyorlardı..." (Ayfer Tunç'un "Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek"adlı kitabından) Evet değerli okurlar, 70'li yıllarda yukarıdaki satırlarda yaşadığımız gerçekler doğrultusunda, TV aşkına, günümüz görgü, kültür ve TV seyretme bilinci ve alışkanlıklarıyla ilgili farkın ve kıyasın ne olup ne olmadığı konusunda kafamız bir hayli karışıyor kanaâtini taşıyorum. Geçmişimizi, her yönümüzü ve çok güçlü bir "Sihirli Kutu"durumundaki TV'yi masaya yatırmak adına, yazımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz; "Geçmişinden ibret alamayan, geleceğini sağlıklı bir biçimde oluşturamaz" hasebiyle...