Radyo 70'lerin ikinci yarısına damgasını vuramadı. Yerini alan TV, hayatı derinden değiştirmişti. Ama radyo 90'ların ikinci yarısında yeniden doğdu. Üstelik bu kez binlerceydi ve kimliği bambaşkaydı. Radyo alçak gönüllüydü, vakurdu, inatçıydı ama yeni değildi. Televizyon ise hayatımıza ağır bir vaka olarak girdi; radyoyu, kardeşi doğunca ihmâl edilen büyük çocuğa benzetti. Şımarıktı, kaprisliydi ve çok çekiciydi. Televizyonla birlikte özellikle küçük şehirlerde hayatın ağır ritmi değişti, alışkanlıklar terk edildi. Yazın evlerin bahçeleri boş kaldı. Çay bahçelerinde oturup dondurma yiyenler azaldı. Kış gecelerine tat veren akşam oturmalarından vazgeçildi. Kızlar nakışlarını gündüz işler, babalar gazetelerini dairede okur oldular. Televizyonun her gün akşam yediden gece yarısına kadar yayın yapmaya başlaması sosyal hayatın sonunu getirdi. Yaşama biçimi hızla ve epeyce derin bir şekilde değişti. En büyük ve tek eğlence TV oldu. Öyle bir eğlenceydi ki, sinemalar seyircisizlikten kapandı, tiyatrolar iflâs etti. televizyonu gereksiz, hattâ zararlı bulan babaların inadı, çocukların ısrarı karşısında kırıldı, TV hızla evlere girmeye başladı. Ailelerin kendi içlerindeki hayatları gibi, çevreleriyle ilişkileri de değişti. Ekran bir mıknatıs gibi herkesi kendine çekiyordu..." (Ayfer Tunç'un" Bir Mâniniz Yoksa Annemler Size Gelecek"adlı kitabından) Evet değerli okurlar, yukarıdaki satırlar, bizlere 70'li yılların gerçeklerini hatırlatıyor.Günümüzde tiyatrolar kapanmıyor hattâ yurdun hemen her bir köşesinde yeni sinemalar açılıyorken, TV kanalları 200, radyo kanalları binin üzerine çıkmışken -görgü, muhabbet, sohbet, kültür, saygı, eğitim, komşuluk ilişkileri ve genel iletişim konularında- hangi konumdayız acaba şimdiyi geçmişle kıyaslarsak?!.. "Geçmişten Günümüze TV"başlıklı yazımıza kaldığımız yerden gene devam edeceğiz. Amaç, geçmişten ders alarak ânı yaşamak, değerlendirmek ve sağlıklı bir nesil için geleceği hazırlamak değil midir?...