İzleyici kitlesinin önemli bir bölümünü her yönden etkisi altına alan film, dizi ve haberlerin olumlu ve olumsuz gücü tahminlerimizden çok daha büyüktür. Dizilerden örnek verelim: Öyle diziler vardır ki, insanı motive eder, güldürür ve hayata bağlar... Öyle diziler de vardır ki; kendinizi çaresizliğin ve bir buhranın içinde buluverirsiniz âniden... Ağlar, sızlar ve hattâ geçmişinizden hesap sorar duruma gelirsiniz. Hele dizinin içinde pişmanlık, isyan, şiddet, intikam ve bunalım duyguları ağırlıkta ise hâliniz harap demektir... Çünkü o esnada şuuraltı bombardımanına maruz kaldınız. O tarifsiz sıkıntıyı, maâlesef günümüzde sık sık haber bültenleriyle de yaşıyoruz. İşte o an o kâbustan kurtulmanın çaresi, ya başka bir kanala geçmek ya da hemen televizyonu kapatmaktır. Motivasyonunu tamamen kaybetmiş, tam bir bunalım eşiğine gelmiş ve dolayısıyla kaybedecek bir şeyi kalmamış diye nitelendirebileceğimiz bu türdeki insanların neler yapabileceklerinin şu vahim sonucuna bir bakın: Bilinçaltı, ekrandan yansıyan sahneleri denemek için durmadan fırsat kollayarak inanç ve mantık sistemlerini esaret altına alır. Aile içi iletişim kopukluklarıyla başlayan huzursuzluklar ve gerginlikler, ileri boyutlara ulaştığı takdirde ne yazıktır ki, o cinnet hâli vuku bulur. Artık beyni dumûra uğramış olan kişi ya kendine ya da başkalarına zarar vermek ister ki örnekleri ve sonuçları maâlesef TV haberlerinde de mevcuttur!... Bu arada, birbirinden farklı yapım, dizi ve haberlerle, sürekli olarak tertemiz dimağlarına yönelik şuuraltı bombardımanına maruz kalan çocuklarımızın hâlini bir düşünün! Körpecik beyinler durmadan alıyor, alıyor, alıyor; zararlı-zararsız ne varsa?!... Neyin, ne zaman ve nasıl kontrol altına alınabileceğini bizler bilemezsek onlar ne yapsın ki?... Sonuç itibarıyla, günümüzde çoğumuzun -takılmış bir plak gibi- her akşam tekrarladığı trajikomik bir sahneyi özellikle vurgulamak istiyorum: "Yabancılar girmesin diye kapılarımızı kilitliyoruz fakat sonra televizyonlarımızı açıyoruz?!..."