Geçen pazartesi günü ATV'de "RTÜK Tartışması" vardı. Radyo ve televizyonların kanal ve frekans tahsisleriyle ilgili kanunun, TBMM'den geçecek olan yeni hâli, enine-boyuna stüdyoya davet edilen konuklar aracılığıyla dile getirildi, tartışıldı. Ancak izleyiciler pek bir şey anlamadı bu yapımdan... Çünkü kendi alanlarında uzman olan değerli konuklar, maâlesef konuya ve sorulan sorulara karşı, epeyi bilimsel, akademik ve didaktik bir üslup ve tavır sergilediler... TV kanallarında tartışılan konu, hangi alanda, hangi gündemde olursa olsun, genellikle seyircinin duygu ve düşüncelerine pek hitap edemeyip, kapalı kapılar ardındaki bir özel toplantıyı ya da bir bilimsel tartışmayı çağrıştırıyor sadece... Bu arada, stüdyoları arenaya çevirerek, izleyicinin ve halkın çeşitli kesimlerinden seçilmiş kişileri stüdyoya davet ederek -reyting uğruna- tartışmayı 3. sınıf bir mahalle kavgasına dönüştüren kanallar da yok değil!... TV dünyamız ve yayıncılık anlayışımız, böylelikle ifrat ve tefrit arasında bir türlü kimliğini bulamadan, objektiflikten bir hayli uzak, hasbelkader bir inatla ve yozlaşmış bir zihniyetle yayınını böylelikle sürdürmeye devam ediyor... Ve elbette ki kurunun yanında, yaş da yanıp, bir sürü emek hebâ oluyor!... TV kanalları, RTÜK ya da meclis... Hangisi olursa olsun, kitle iletişim araçları arasındaki en güçlü sesin TV kanalları olmasından herhâlde kimsenin şüphesi olamaz!... Vee.. TV yayınları ve RTÜK münasebetiyle gündemi oluşturan bu en önemli konu dahi, seyirci ve dinleyiciye bir türlü sağlıklı bir biçimde ulaştırılamıyor, aydınlatılamıyor!... Özellikle TV ve radyonun, erişilmez gücü konusunda seyirci ve dinleyiciye yeterli bir bilincin verilmediği kanaâtindeyim. İyi düşünün; bütün meseleler, bir karar ya da bir kanundan önce, bu sebeplerin iyice idrak edilemeyişinden kaynaklanmıyor mu?!...