TV kanallarına, şu veya bu sebeple çıkıp bilgi veren, açıklama yapan veya belli bir konuyu masaya yatırmak üzere tartışan konukları sürekli takip ediyoruz. Seyircilere -kendi egosunu katmadan- sadece bilgi vermek ve aydınlatmak niyetiyle ekrana çıkan konuk sayısının oranı kanaâtimce çok az. Gerek siyasiler, gerek bilim adamları, gerek uzmanlar, gerek sanatçılar ve gerekse aydınlar, her zaman ve her yerde adını "Sağduyulu ve Kadirşinas" olarak koyduğum seyircilerimize ekran aracılığıyla; bilgi, duygu ve düşüncelerini, derli toplu, etkin, güzel ve faydalı bir biçimde aktaramıyorlar maalesef. Özellikle tartışma programlarına dikkât edersek, davet edilen kendi alanındaki uzman konuklarımız, seyircileri bilgilendirmek ve aydınlatmak yerine genellikle birbirleriyle tartışıp kendi dertlerine düşüyorlar. Programı yöneten sunucuların yetersizliği ve kontrolsüzlüğü sebebiyle de seyircilerin hem kafası karışıyor, hem de kavram kargaşaları yüzünden zaten TV sayesinde işgâl edilmiş olan beynimiz sonuçta dumûra uğruyor. Özellikle bilgisi ve tecrübesi olan konukları takip ediyorum; matematik, mantık ve şiir dili olan güzelim Türkçemizi, ses tonlarını ve beden dillerini genellikle çok kötü ve yetersiz kullanıyorlar. Ve bu yüzden de özellikle canlı programlarda sık sık kavram kargaşalarından dolayı tartışmalar çıkıyor. Örneğin konuklardan biri "A" diyor, diğeri "B" anlıyor, ancak doğrusunun bir şekilde -en azından seyirci tarafından- "C" olduğu ortaya çıkıyor. Programı yöneten sunucu da, ya bilinçsiz/yetersiz ya da kasıtlı olarak -reyting ve rant uğruna- bu çarpık iletişim kazaları, hattâ iletişim cinayetleri ve depremlerine müdâhale edemiyor?!... Her türden programa konuk olarak katılanlarda, genellikle sırıtan durum şu: "Meslektaşlarıma ya da rakiplerime, hazır ekrana çıkmışken havamı basayım ve reklâmımı yapayım!..." Hâl böyle olunca egonu tatmin etmenden başka ne işe yarıyor ki arz-ı endâm eylemen; o "Sağduyulu ve Kadirşinas" seyirci karşısında?!...