Türk filmleri deyip geçmeyin!... Özellikle eski filmleri izlediğimizde, bir başka âleme gidebiliyoruz... O eski İstanbul'uyla, eski oyuncuları, güzelim Türkçesi, kibarlığı ve kıyafetleriyle... Tıpkı klâsik Amerikan filmleri gibi... Aralarında içerik olarak pek bir fark yok!... Çünkü biri, bir zamanların geleneksel Amerikan toplumunu, diğeriyse geleneksel Türk toplumunu temsil ediyor... Nezih ilişkiler, kutsal aşklar!... O kibarlık, o asâlet!... O mekânlar, o kostümler!... Her şeyden önce, konuşulan o güzelim Türkçe!... Aktörlerin ağzından bal damlıyor âdetâ!... Ya o unutamadığımız oyuncular?!... Kartal Tibet, Hülya Koçyiğit, Necdet Tosun, Tarık Tekçe, Avni Dilligil, Vahî Öz, Sadri Alışık, Ediz Hun, Fikret Hakan, Neriman Köksal, Ayhan Işık, Çolpan İlhan, Zeynep Değirmencioğlu (Ayşecik), Cüneyt Arkın, Esen Püsküllü, Kadir İnanır, Eşref Kolçak, Göksel Arsoy, Türkan Şoray, Fatma Girik, Münir Özkul, Adile Naşit, Öztürk Serengil, Muhterem Nur ve buraya sığdıramadığımız nice oyuncular!!... Elbette ki o usta yönetmen, senarist ve bütün emektarları da unutmamak gerek!.. Sanatın her dalında bu böyle maalesef!... Teknoloji, muazzam bir biçimde ilerledi, ilerliyor ama, bir şekilde bedel ödüyoruz; kazanılan "Sanal dünya" uğruna?!... Doğadan, insanlıktan, muhabbetten; yalın ilişkilerden, dostluktan, sevgi ve saygıdan, gitgide uzaklaşıyoruz!... Sonuçta, her alanda ruhsuzlaşıyoruz!... Ekonomik kaygılar ve basit menfaâtler bizleri tüketmekte!... "Görünen köy kılavuz istemez" misali, ekranlarımızdaki gördüklerimiz bütün bunların birer göstergesi... Gittiğimiz, sürüklendiğimiz yer meçhul!... Yoz bir döngü içinde kıvranıp duruyoruz!!... Ama bilinen bir gerçek var ki "Ne ekersek onu biçiyoruz!!..."