"Bu zamanda adam gibi adam yok kardeşim. Aaah, ah... Eski erkeklerin yüreğinde mangal yakılır, bıyığından adam asılırdı!" Pekii, o eski kadınlar nerede? Hani o Türk Sanat Musîkisi'ne ilham kaynağı olan, adına manzumlar yazılan, kirpikleri ok olup yürekleri delen, bir nazarı bir tebessümü cihana değen kadınlar nerede? Neredeler mi? Kariyer yapmaya gittiler kardeş. 18:30'da işten çıkıyorlar ama mesaiye kalırlarsa bilmem. Bilim, eğitim adına uğraş verenler ve zaruret sebebiyle çalışanlara sözüm yok. Ama faal, aktif, dinamik modern iş kadını kimliğiyle maskeli baloya katılanları enteresan buluyorum. Bunlara rahat batıyor diyorum. Sorsan bahanelerini, ay pardon gerekçelerini; bir Kalaşnikof intizamıyla peş peşe sıralarlar. "Şekerim, ben de ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum", "Ekonomik özgürlüğümü kazanmalıyım", "Evde canım sıkılıyor, biraz sosyal olayım istiyorum falan, filan yani..." Yahu bacım, yahu güzel kardeşim, yediğin önünde yemediğin arkandayken ne işin var senin iş kadınlığında? Buna; hamamda kurnaya, düğünde zurnaya sevdalanmak deniyor bizim köyün oralarda.. Kadın, doğası gereği narindir; ağır yüke, ağır işe gelemez. Bir erkek gibi çalışıp, erkekten daha fazla yorulup, bir de evde evin kadını olmak; başlangıçta yüke, zaman içinde de deformasyona sebep olacaktır. Kadınlığının deformasyonuna!.. Evet, yanlış okumadınız. Kadın kılığında adamcılık oynamak, kadının kadınlığını deforme edecektir. Bu benim fikrim. Alınmayın! Eee, alınsanız da "Yine ne diyorsun ya sen?" mailleri yollamayın. Muhalif fikirlere saygım var; hürmet ve selam ederim. Aynını da beklerim. Sen çalışacak, çok aktif ve modern olacaksın. Zaten sen doğduğunda loğusa şerbetini içen bütün komşu teyzeler, "Bu büyüyünce ev kadını olarak kalmaz Afife. Bak görcen bu kız bir gün çok sosyal olacak" demişler... Sabah itiş kakış bindiğin otobüste akbilin "Dıdıııt" sesiyle uyanacaksın, üç vasıtayla işe ulaşacaksın. En az yirmi kişiyi muhabbetle selamlayacak, üç beş hata yapacak, üç beş orta ölçekte bir tane de sağlamından fırçalanacaksın! Gün boyu birkaç entrika sıyıracak, eğer bu konuda yetenekliysen bir tane de sen savuracaksın... Normal, anormal, tanıdık, tanımadık bir yığın insanla mecburen muhatap olacaksın. İş yürüsün, müdür kızmasın diye taklalar atacaksın. "Memduh Bey, yüklemem var yarın. Malları yetiştiriniz lütfen." diye başlayıp " Gözünü seveyim be abi! Yetiştir şu malları acelesinden yav" noktasına taşınacaksın. Nezaketin, zarafetin, zamanın, ne çok özgürlüğün yağmalanacak anlamayacaksın. Buralar çok dramatik oldu sanki... Yani diyeceğim odur ki hemşire, ihtiyaç yoksa gel sen evde bezelye ayıkla. Hırpalamayalım kendimizi. Ayakların üzerinde durmak varis; stres ise kırışıklık yapıyor. Botox fiyatları da malum!.. Elin patronundan fırça yiyeceğine evdeki adamdan fırça ye. Hem zam için dilekçeye de gerek yok. Evdeki (sözde) patrona iki damla göz yaşı, en âlâ dilekçe işte. İzin istemek için kıvranma. "Allahım, ben bu kadar işle nasıl başa çıkacağım!" de, üstünden toparla, adam işe sen komşuya sabah kahvesine. Uğraşma. Tak takıştır, sür sürüştür. Birazdan dizi de başlayacak. Uzat ayaklarını şööyle kanepeye... Bir de türkü iliştir diline. "Kariyer buysa kardeşim, nırı nırı nım, ben şöyle kanepeye ilişeyim, nırı nırı nım" H.G.