Eski Türk yazıtlardan birinde şöyle yazar;
Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer,
Karga yaşlı annesini besler;
Bunun adı;
‘saygılı davranmaktır.’
Horoz şafak vakti öter,
Yaban kazları
Her bahar kuzeye
Her sonbahar güneye uçar;
Bunun adı:
‘söz tutmaktır.’
Yeşilbaş ördeği, angut kuşu eşini kaybettikten sonra ölene kadar yeni bir eş bulmak istemez.
Bu:
‘sadakat’ olarak adlandırılır.
Bir geyik iyi bir otlağa rastladığında, yaşadığı sürüyü oraya davet eder ve paylaşır,
Karınca yemek gördüğünde bütün koloniyi oraya çağırır;
Bunun adı: ‘adalettir.’
Eğer bir insan bu erdemlere sahip değilse:
Hayvandan beter bir hâlde yaşıyordur!
***
Bir Türkmen duası da şöyledir:
Allah'ım
İlk önce
Dağa taşa ver,
ormana,
hayvanlara,
suya ver.
Ondan sonra,
insanlara,
kapı komşuya,
muhtaç olana ver.
Kalırsa,
En son bana ver…
***
Allah azan karıncaya kanat takar kuşa yem edermiş.
Her yükselişi hayra, her düşüşü şerre yormamak gerek...
***
Biri diğerine sordu;
Ne anladın dünyadan?
Cevap manidardı;
"Ölülerin sevgiyle anıldığı,
Dirilerin sevgisizce öldüğü bir dünya gördüm…”
***
Ninem derdi ki;
Her evin bir kalburu olmalı kızım.
Kimi zaman dertleri süzmek için,
kimi zaman fertleri çizmek için,
Kimi zaman üstündekileri,
kimi zaman altındakileri görmek için.
Eeee, kalburla su taşımaktır değmeyenlere emek vermek.
Kullanmayı iyi bileceksin,
hayatın dibeğinde kalbura dönmemek için...
Ninem diyor ki; Vadi tenha olunca, tilki vali olur.