Biz eskiden

A -
A +

Şimdi ben bu çağın gençlerine, hele de Z kuşağı dediklerine nasıl anlatabilirim;
"Yağ satarım bal satarım" derken mendili en sevdiğin arkadaşının arkasına bırakmanın naifliğini,

 

Topu havaya atıp ismini bağırmanın güzelliğini,

 

Sek sek oynarken bilerek çizgiye basmanın masumiyetini…

 

O günlerdeki samimiyeti, kimsenin kimseye kötü gözle bakmadığını, komşuların çocuklarının birbirlerinde geceleri rahatlıkla nasıl kaldıklarını, aynı tabaktan yemek yediklerini, aynı bardaktan su içtiklerini;

 

Kısacası saf masumiyeti nasıl anlatayım?..

 

Çocuktuk işte, kapkara önlüklerimizle hayata rengârenk gülümserdik… Biz mutlu çocuklardık, öyle mutlu çocuklardık ki;

 

Biz ergen falan da olmadık. Bizim ergenliğimiz anamızın bir terliğine bakardı; anında fabrika ayarlarımıza dönerdik. Divan altındaki sepet, giysilerimiz için yeterdi, dolap dolap kıyafetimiz genç odaları gerekmezdi…

 

Sokak sokak gezerdik… Boş arsalarda top, misket oynar, varsa bisiklet yoksa telden arabalar sürerdik. İstediğimiz arkadaşa gider, evinde otururduk, izin almak gereksizdi. Korkusuzduk. Bazılarımız sınıfta kalırdı. Hiçbirinin ailesi apar topar psikoloğa götürüp seanslara sokmazdı.

 

Kaldırımda ya da bahçe duvar tepelerinde oturup sohbet eder, çekirdek çitlerdik. Oyuncak mı yok? Kaset kaplarından ev, telden araba, leğenden kızak, poşetten uçurtma yapardık. Her yerimiz yara bere olurdu, üstümüz başımız ellerimiz kirlenirdi. Pis ellerimizle yağlı, salçalı ekmek yerdik. Bazen de domates, üstümüze fışkırta fışkırta, titiz annelerimiz buna bile izin verirdi.

 

Cep telefonu, marka ayakkabı, rengârenk oyuncaklar ve bilgisayarlarımız yoktu.
Mahalle bakkalımızı dünyanın en zengin insanı zannederdik. Özgür büyürdük, kimse kıyıda köşede şunu yap, bunu söyle demezdi; en büyük baskı annelerimizin kaşının gözünün oynaması veya ‘akşama babana söyleyecegim’ tehdidiydi.

 

Savaş nedir, insanlar kaça ayrılır bilmezdik. Mahallenin hayvanları hep arkadaşımızdı…
Fazla bir şeyimiz yoktu, ama... Biz öyle mutlu çocuklardık ki...

 

Toprağa yalınayak basmayı ayaklarının kirlenmesi, oyundaki puanı geçince yetenekli olduğunu sanan çocuklara bunları nasıl anlatabiliriz ki…

Ninem diyor ki; İyi ağaç, kokulu meyve verir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
resul emmi18 Eylül 2024 15:38

gız gene döktürmüşün eline diline saalık!! (Bizim maaalledeki gibi gonuşmeyi özlüyom bazen,ne yapem!)

Güneş 9 Eylül 2024 18:25

Ne güzel yazmışsın çocuklum geldi aklıma aynen dediğiniz gibiydik senelerdir bizim sayfa ve sizsiniz bu gazete sevdam yurdumun insanını apartmanlara tıktık şu anda Amerika’ya torunlarımın yanına geldim öyle hoşuma gidiyorki bahçelerde Tos toprak içinde oynuyorlar 4 torunum sabah işe gidiyorum diyor bahçe sulamak onun işi bu sabah bana salatalık toplamış o yüzündeki mutluluğu anlatamam sevgiler

Furkan 8 Eylül 2024 18:32

maalesef anlatamıyoruz.

Melikşah 8 Eylül 2024 18:05

Hürmetlerimle Halime hanım kaleminize sağlık. Sayenizde eski hatıraların kıymetini hatırladık.

Nermin Güven 8 Eylül 2024 14:20

Harika bir yazı…Çocukluğum,çocuklarımın çocukluğu hepimiz böyleydik.

Ömer 8 Eylül 2024 05:20

Yazı baştan sona ben selam ve muhabbetle kalın