Damat kınası

A -
A +

Geçen hafta bir sokak düğününün ortasında buldum kendimi. Bir akrabamıza gitmiştim, onların sokakta da bir başka akrabanın oğlunun kına gecesi varmış. Kına gecesi kızlara yapılmıyormuş yani sadece! Şaşırdım, mecbur katıldım. Seyri keyifli, bir o kadar da sosyolojik tez hazırlama şevki uyandıran bir eylemdi... Önce etrafımızı tanıyalım. Mekan; başı sonu arabalarla trafiğe kapatılmış sokak. Oturak; iki sandalye arasına yerleştirilmiş kalaslardan oluşan pratik bir dekorasyon örneği. Oturup bakınıyorsun. Yer kapabilirsen tabii... Arka fon; gecenin sonunda düğün kavgası çıkarmakla mükellef, pek çoğu davetiyesiz, beleş çerez yemek, bön bön bakınmak için dizilmiş delikanlı elemanlar. Ufak kafalar; çocuksuz düğün henüz insan ırkının yaşamadığı bir deneyim olduğundan burada da bulunan, sanki "kim bilir ne oluyormuş" gibi abuk sabuk figürler yapıp ayaklara dolaşan veletler. Pırıltılı elbiseli ama şişinen kız; gelin (güzelce bir şey) "Rabbim bu günümüzü de nasip etti yaa!" ifadesiyle bakınan genç; damat. Hatçe Teyze (teyze); Günün onurunu yaşayan oğlan annesi. Kına; çerez poşetlerine sarılmış günün anlamı. Kına tepsisi; üzerinde beş kilo kına dolu işlemeli tepsi. Sevcan Yenge; Büyük yenge ve iri kıyım bir fiziğe sahip olması hasebiyle tepsiyi taşımak için seçilmiş kişi. Ve orkestra; davulcu, zurnacı, öbür zurnacı, gaydacı bir de insanlığa armağan çiftetelli!.. Eğlence devam ediyor... Topuzunun ön yanından bir ince tutam serbest bırakmış kadınlar, geceden tutam tutam burulup gazete kağıdı ile sarılmış, ama o saate kadar kendini azıcık bırakmış saçlı genç kızlar, ruhu genç teyzeler oynayıp duruyor. Şişman, zayıf, hatta zafiyet modunda insanlar göbek atıyor. Arada bir çalgıcılar mola veriyor, "Aaaoo, tam havamızı buluyoruz müzik kesiliyor!" uğultusu yükseliyor. Müzik başlar başlamaz hareketli bünyeler kendini ortaya atıyor, kendinden geçmişçesine oynayıp, sonra da "Ayy öldüm valla of of fo ayaklarım!" diye söyleniyorlar. Düğünün önde gelenleri ve bir başına oynayıp da yalnızlıktan içine kapanmak istemeyenler onu bunu oynamaya davet ediyor, lafla ikna olmayanları kolundan çekiştiriyorlar. Hazırda bekleyenler "oturmaya mı geldik"çi yaklaşmaya başlarken ayaklanıp pek zahmet vermiyorlar. Göbecikler atmak, şıkıdım şıkıdım oynamamak için zaten kendilerini zor tuttuklarından "zorla oynatılmanın" rahatlığıyla kurtlarını döküyorlar. "Yaa ben oynamasını bilmem ki, siz görümcemlen oynayın, o bilir" diyenler, "Daha çok yalvar, yalvar bana" diyen gözlerle bakanlar kalkınca ortalık karışıyor. Nazlı hareketlerle isteksizce salınıp iki dakika sonra "Altmıjj, yedmijjj!.." naraları savuruyorlar. O ne oyun, o ne figür? Fotoğraflanıp saklanası, görülesi, unutulmaması gereken karizma savaşı. Yüzlerinde "Öyle oynanmaz böyle oynanır", "Asena yanımdan geçemez; yetkililer, devletimiz bir el uzatsa...", "Fransa kralı XVI. Lui'nin kurduğu Kraliyet Dans Akademisi'nden mezunum, açılın!" ifadeleri... Halaylar çekiliyor, ayakların yere vuruş hızıyla takıların şangırtısının paralel olmasına dikkat ediliyor. Teyzenin biri ısrarla beni de oyuna kaldırma çabasında; "Bak, ben de senin düğününde oynamam vallaaa" diyor. Bu tehdit beni derinden sarsıyor!.. E, kına ne oldu? Selanik senin, Balkan horonu benim, haydi yandan, oradan buradan derken tam kollar 'Kazibem'i döktürmek için iki yana açılmıştı ki; bir bakıldı saat onikiyi gösteriyor. Çalgıcılar susuyor ve toparlanmaya başlıyor. Ama, ama daha oğlanın kınası yakılmadı! Aaa, nasip değilmiş deniyor, millete tepsideki kınalar ikram ediliyor. Dağılışılıyor. Damat, hâlâ kenarda bir başına halay çekiyor, gelin iyice sinirleniyor. Kaynana gelini teselli ediyor: "Oynadık ya be yavrum, o yetcek bize. Sürüveriz avcuna damatın olur biter. Alışıcan bize..." Gelin daha çok şişindi, benim de kafam şişti. İşte, bir damat kınası da böyle bitti...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.