Bir sonbahar daha fısıldıyor insana; giden yapraklar şahit olsun ki; burası fâni…. Kulübesinde oturuyordu adamın biri.
Eski olduğu için, kulübenin duvarlarından arada sırada parçalar dökülüyordu. Adam her düşen parçanın yerine bir avuç çamur alıp, dökülen yere yapıştırıyordu. Sonunda ev çamur yığını hâline geldi ve çöktü.
Adam “Ne vefasız evmiş, yıllarca içinde oturdum da çökeceğini haber bile vermedi!” diye söylendi. Bunun üzerine ev dile gelerek şöyle dedi: “Aslında haber vermek istedim. Ama ne zaman haber vermek için ağzımı açtıysam, ağzımı bir avuç çamurla tıkadın, konuşmama izin vermedin!”
Benzeri bir yaklaşımla, ömür binamızın her gün harap olmaya doğru gittiğini söyleyebiliriz.
Dostoyevski’nin de dediği gibi;
“Yeniden dünyaya gelseydim, saniyelerin nabzını tutardım… “Ama maalesef ki çoğumuz fâni telaşlarımızdan, ne ‘anın’ tadını çıkarabiliyor ne de ‘ahire’ tam hazırlanabiliyoruz. Ne demiş büyükler; “İnsan hiçbir şeyle gelir, sonra her şeyin peşinde koşar, sonunda her şeyi bırakır ‘hiçbir şeyle’ gider…”
Hey ki ne hey…Ne de güzel anlatmışsınız.Hürmetler Halime kızım
Her zamanki gibi tatlı bir dille yine döktūrmūsūn.
yüreğinize sağlık efendim