Dedem ameliyat oldu, ben de mantığımı aldırdım. Alışkınım ben hastanelere, ameliyatlara, iğnelere, serumlara; 10cc yutun yutunyum zokkinumlara!.. Ve "Hipokrat dayım bana el verdi" edasıyla dolanan o üzerine alınması gereken doktorlara. Beyaz önlük, cebinde ilaç firmalarından takdime bir dizi kalem, boyunda stetoskop ve suratta tıbbın ilk kuralı olan "Primum Nil nocere" yani "Önce zarar verme" düsturundan bihaber ifade! Hemşire: "Ne ameliyatıydı?", Dede: "Bacaklarımdan" Hemşire: "İyi! Ameliyata hazırlayacağız. Ama önce sakallar! Sakalları kesilecek", Dede: "Sakalımı kestirmem. Derhal bu hastane terk edile!" Hemşire: "Uzatmayınız, kesilecek, kural bu. Ne bakıyorsun hanfendii?", "Hiç... Nerenizden uydurduğunuza bakıyorum!" Giydirildi, cesaret iğnesi yapıldı. Gerçi dedem iğneden sonra "Kesseler damla kan akmaz! Hiiieyt, bölün beni ikiye!" havasında değildi ama sakindi. Helalleştik, gözyaşlarını saklamaya çalıştık. Ameliyat, her iki hayatı da idrake vesile bir kırılma noktasıdır. Geride kalabilecekler, muhasebeler, keşkeler, "Acaba bu son göz göze geliş mi?" gibi sorular!.. Neyse derine dalmayalım, dedeyi sakalları ve bedeni bütün gönderdik. Verilen tahmini süre bir saatti. Ancak iki saat geçmesine rağmen hiç ses yoktu. Hastanenin altı üstüne getirildi, ameliyathaneye, doktor odalarına, hemşirelerin arkasına, bebek küvezlerine kadar bakıldı ama ses yok. Sıkıntılı bekleyiş beş buçuk saat sürdü. Sonuç iyi, ayılırken sayıkladığı "Namaz kaçtı tüh, tüh" oldu... Doktorların "Ne bulduysan doldurmuşun, miden olmuş, hortum sallandırıcaz", "Dizkapaklarını kesicez baba senin, lazım bize onlar!" tarzı kaba olmasını istemesek de anlaşılır dilde konuşmaları tercihimizdir. Doktor ve hemşire arkadaşlar Latince döktürüp giderken, dede onlara "Hatırlar mısın doktor, bir zamanlar fakir ama sağlıklı bir genç vardı" diyen gözlerle baktı... Gece hemşiresi ise 'dart' ödülünü kazanmaya adaydı. Damar bulmakta zorlanırken yanına yaklaşıp aksiyon filmlerindeki gibi "Yanlış kabloyu kesersen bütün şehir patlıycak!" demek istedim ama umursamazdı. Bir gün sonra refakatçi hastanın mide kanaması geçirdiğini tespit etti ve doktorları uyandırdı. Beni de! 9:20 Hastane - "Alıcan güselim bu kaatı, iki ünite kan alcan gelcen. Acil ama!", Peki.. 9:50 Kızılay kayıt - "Yok bizde. Eritrosit süspansiyon taze bitti. Öğleden sonra gel", Ne?!.. 9:51 Kızılay 2. Vezne - "İki ünite AB Eritrosit süspansiyon var mı?", "Yok. Var! Bir tane ama. ... milyon. Paran var mı?" 9:52 Kızılay Vezne - "Ödeme yapacağım acil", "Fatura zımbalıyorum, bekle..." 9:54 Haseki telefon bağlantısı - "Elinizde acil bir hasta için AB, ES var mı?", "Aloo, ha? Ne? Hilmiii, çayı kodu bak şekeri unuttu adam yavv, cık cık!", "AB+ES diyorum beyefendi!", "Bi dakka. şekeri bırakmadan gittin be kardeşim, biraz dikkat et. Alo. He? Plazma olur mu?", "Yok kardeşim, sen bana ortaya şööyle bir tam kan, donmuş plaza ve trombosit süspansiyon bir karışık yap ben gelip alıcam!" 12:00 Bakırköy Devlet Hastanesi - "Elinizde acil bir hasta için ... kan var mı?", "Bisaniye"; Dııt dııt, dııt dııt ve, "Hanfendi, var ama kan merkezindekiler yemekte. Sonra arayın." 13:00 Bakırköy Devlet Hastanesi - "Elinizde acil bir hasta için AB + ES kan var mı?", "Yok", "Peki AB tam kan var mı?", "Yok. Elimizde hiç kan yok ki. O arkadaş var demiş ama o buradan personel değil", "Şalgam suyu!", "Ne?", "Şalgam suyu ya da turşu suyu var mıydı onu sordum", "Deli?", "Sensin!.." Allah bütün hastalara, hastası olanlara şifa ve yardım ihsan etsin. Amin deyin!