Keşke hayat çizgi filmlerdeki gibi olsa... Mesela tüm hayvanlar konuşabilse, hatta iki ayakları üzerinde yürüyüp koşabilse.Şıp diye âşık olunsa, âşık olunca hemencecik her yer pastel boyalarla renkleniverse! Hem de 36 renkli olanlarla....
Elleri, kolları hızlıca çırpmak suretiyle birkaç saniyeliğine de olsa uçsak...
Ağzımızın büyüklüğü çıkardığımız sesin yüksekliğiyle orantılı olsa; ne kadar çok bağırırsak o kadar büyük bir ağzımız olsa! Hele de haksızlığa uğradığımızda!!
Telefonlar, saatler 'zıplaya zıplaya' çalsa...
Maçı kaybetmeye saniyeler kalmışken, kolu sahanın öbür ucundan bööyle metrelerce sündürerek potaya o basketi atsak... ve bizimkiler maçı alsa...
Altın dolu havuzlara atlasak, kulaçlayarak havaya savursak!
Uykusuzluk, bir başkasının "Zzzz" balonunu çalarak giderilebilse...
İnsanlar para düşündüğünde gözlerde dolar işareti belirse, niyet dolandırmadan açık edilse...
Kafamızdaki soru işareti, sıkıntı vermek yerine yüksekten düşerken paraşüt görevi görse...
Toplu taşıma kolaylaşsa. Dağa kocaman bir boşluk çizince içinden tren çıkagelse, bulutlarla seyahat edilebilse...
Kafada şişik mi hasıl oldu? Küçük bir parmak darbesiyle indirilebilse...
Büyük balık küçük balığı yer ya hani. Balina tarafından yutulunca bile endişelenmesek, mutlaka sırtındaki hava deliğinden bizi dışarı püskürteceğini bilsek.
Tek kazma darbesiyle su, petrol, kıymetli maden fışkırsa! Bozdur bozdur harca...
Tehlike anında kaçarken üst bedenimiz bütünden beş saniye önce kaçmaya başlasa; bacaklar da arkasından koşarak onu takip etse... Aksiyon olsun.
Kuşu yiyen kedinize, hakkınızı yiyen terbiyesize; geriden bir süpürge patlatmak suretiyle kuş da hak da bütün olarak kurtarılabilse!..
Müzikal yeteneğimiz ortaya çıksa. Bırakın elleri, ayak parmaklarımızla bile piyano çalabilsek...
Patlama sonrasında kimseler yaralanmasa, herkes sevimli zenci çocuklara dönüşse...
Ateş eden tüfeğin namlusuna parmağımızı sokunca kurşun geri tepse. Hatta namluya sıkı bir düğüm atıp "şiddete hayır!" denebilse...
Kulağımıza mantar tıpa taktığımızda, dünya yıkılsa bile duymasak! Umursamasak...
Hayattan sıkılınca havayı yırtıp, kafayı uzatabilsek... Dibinde dinamit patlayıp, kafaya balyoz yese bile zarar görmeyen çizgi karakterlerini bir parça metaforik algılayıp, hayata göğüs gerebilsek; 'Yıkılmadım Ayaktayım' türküsünü söylesek!.. Kafamız, gözümüz ve hatta kalbimiz yara bere içinde kaldığında bile hiçbir şey olmamış gibi devam edebilsek... Gün sonunda da, çayır çimen yuvarlanan Heidi gibi uykuya dalıp çizgi film içinde çizgi film izlesek...
Ninem diyor ki... Kendi kendine ettiğini âdem/Bir yere gelse edemez âlem...