Hayat, gül bahçesi değil!

A -
A +

Aptal sarışınların yeryüzündeki biricik lideri, talihsizler kraliçesi, unutulmaz film yıldızı, parantezi 1926'da açılıp 1962'de meçhul bir şekilde kapanan, daha 36'sında terk-i dünya eyleyen Marilyn Monroe, ya da gerçek adıyla Norma Jeane'ın günümüzdeki temsilcisi Anna da tıpkı "idolü" gibi hazin ve meçhul bir ölümle, 39 yaşında, bir otel odasında hayatını noktaladı. Anlatanların yalancısıyız; yanında bazı narkotik maddeler, çocuk müsekkini filan bulunmuş. Hatta bir görgü şahidi, af buyurun, "uyurken kendi kusmuğunda boğulduğunu" iddia etmiş, bu güzel ama sancılı kadının... Avukatı raconu kesmiş, "Hiç şüphesiz, oğlu gibi o da uyuşturucudan öldü" diyerek... Anna'nın şöhret dünyasındaki çalkantılı, hırslı ve trajik skandallarla dolu hayatının ardından genç ölümü bizi hiç ilgilendirmiyor. 20 yaşındaki oğlunun beş ay önce uyuşturucudan hayatını kaybetmesi de... Hatta bebeğinin babasının kim olduğunun belli olmaması da... İbret alınması gereken nokta belki şudur: Anna gibi güzel bir kadın, daha 26 yaşındayken, 89 yaşındaki bir petrol milyarderi ile "aşk evliliği" yapmıştı! Bizim magazincilerin diliyle söylersek, bu "seviyeli birliktelik" bir yıl sürmüş ve zengin koca 90 yaşında öldüğünde geriye 1.6 milyar dolar miras bırakmıştı. Ama parada gözü olmayan ve 89 yaşındaki adamla sırf yakışıklılığı sebebiyle (!) aşk evliliği yapan Anna, kocasından kalan bu büyük paraya konamadı. Çünkü, ihtiyar adamın ailesi hukuk savaşı başlatmıştı. Anna otel odasında uyuşturucu krizleriyle ölürken senelerdir süren miras davası henüz sonuçlanmamıştı. Anna'nın rüyası kötü bitti. Geride, büyük mirasın muhtemel sahibi olarak gösterilen ve arka arkaya babalık davaları açılan bir oğul bırakarak... *** "Her sürahiden, içinde bulunan sıvı sızar", iki nokta. Hayat kimseye gül bahçeyi vaat etmiyor, nokta. Ve pembe zamanların zaman zaman siyah anlara dönüşmesi bundandır, üç nokta... *** Rus yazar Tolstoy, "İnsanın Ne Kadar Toprağa İhtiyacı Var?" isimli kısa öyküsünde, memleketin birinde insanlara, bir gün içinde doğuya, batıya, güneye ve kuzeye ne kadar koşabilirse o kadar yer verildiğini anlatır. Öykünün kahramanı gün boyu "şurayı da alayım, burayı da alayım" diye koşup durur. Gün batarken başladığı yerde bulunması zorunludur. Adam toprak hırsıyla sağa sola koştukça tükenir, gün batarken başlangıç noktasına yetişebilmek için çabalar, paltosunu, ceketini, azık çıkınını, matarasını ata ata varış yerine güç bela ulaştığında dizlerinde derman kalmamıştır ve yere kapaklanır. "Bir sürü toprağın oldu" diye karşılarlar ve onu yerden kaldırmaya uğraşırlar, ama adamın ağzından kan sızıyordur ve son nefesini vermiştir! Oracıkta uygun bir mezar kazıp gömerler. Tolstoy öyküyü şu cümle ile bağlar: "İki metrelik toprak onu doyurdu." Biz de sorumlu köşe yazarınız olarak kıssamızı şu hisse ile bitirelim: Anneler ibret almalı Anna'dan. > Ninem diyor ki: Yoksul çok şey ister, haris her şeyi... > Profesör Mualla: İnsanın en zor katlandığı duygu acımadır, hele hak edince! > Halime Gürbüz ----------------------- > Zayıflığı hafife almayın * Zayıflık hastalığı olarak bilinen anoreksiya ve bulimia gibi yeme bozuklukları; beyinde kalıcı hasarlar bırakabiliyor, hatta ölümle sonuçlanabiliyor. Bu sebeple erken fark edilmesi, dahiliye uzmanı, diyetisyen ve psikolog desteğiyle tedavi edilmesi gerekir... Günümüzde oldukça yaygın olarak görülen yeme bozuklukları arasında anoreksiya nervoza, bulimia nervoza ve atipik yeme bozukluğu olmak üzere 3 rahatsızlık bulunmaktadır. Amerikan Diyetisyenler Derneği'nin de yayınladığı makalelere göre; son yıllara kadar, bu hastalıkların sadece üst ve orta sınıftaki ergen ve genç kadınlarda görüldüğü düşünülse de, aslında toplumun daha geniş bir kesimi tehdit altında. Yeme bozukluklarının son 30 yılda iki kat arttığını ve 5 yaşındaki çocuklarda bile görüldüğünü düşünürsek durum gerçekten oldukça hassas ve dikkat çekici. Yeme davranışı bozuklukları, genellikle sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olan ailelerde görülebilmektedir. Şişmanlıktan korkulması, genç kızlarda mankenlere veya ekrandaki sağlıksız incelikte insanlara özenti; bazı gelişim problemleri ve çok çeşitli psikolojik etmenler nedenler arasındadır. Anoreksiya nevroza Açlık hastalığı olarak da adlandırılan ve şişmanlık korkusunun çok yoğun olduğu Anoreksiya'da besin alımına, zayıf olsalar bile kilolarına ve zayıflığa karşı takıntılı olan kişiler yemek yemeyi ve aç olduklarını kesinlikle reddederler. Oldukça düşük kalorili diyet uyguladıkları için vücut ağırlıkları zamanla azalır. Anoreksiyalı bir kişi; kilo almaktan korkar, şişmanlık adeta bir kâbus gibidir. Hedef kilo belirler, gün içinde farklı zamanlarda tekrar tekrar tartılırlar. Toplum içerisinde ufak porsiyonlar tüketirler. Kısa sürede çok fazla kilo kaybederler. Yağ ve yeterli besin tüketmedikleri için sindirim bozuklukları vardır, ayrıca tüylenme ve saç dökülmesi problemi yaşarlar. Normal miktarda besin tükettikten sonra mide bulantısı veya şişlik hissederler. Hiperaktif, depresif, korkak ve agresif olmaya eğilimlidirler. Sosyal çevrelerini kısıtlarlar. Sürekli aşırı spor veya çok yoğun egzersizler yaparlar. Bu durumlarını kesinlikle reddederler. Bulimia nevroza Blumia, anoreksiya gibi psikolojik kökenli bir hastalıktır. Kişiler kiloları normal, hatta zayıf olsalar bile, kendilerini aşırı kilolu hissederler. Anormal tüketimler yapar ve sonrasında pişman olarak, yediklerini kusar, ilaç kullanarak bunları çıkarırlar. Büyük oranda psikolojik kökenli olduğu için kişi aldığı besinleri, kilo almaktan korksa da kontrolsüz yer ve pişmanlıkla onlardan kurtulmaya çalışır. Aç kalabilir ya da aşırı egzersiz yapabilirler. Genellikle ergenliğin son veya erişkinliğin ilk dönemlerinde görülebilir. Atipik yeme bozuklukları Kişinin kontrolsüz bir şekilde yemek yeme davranışına sahip olması olarak adlandırılır ve ikiye ayrılır: a) Gece yeme sendromunda en karakteristik özellik; gece düzenli uyku olmaması ve günlük enerjinin oldukça önemli kısmının gece tüketilmesidir. Bunun sebebi, uyku bozukluğu veya uyku apnesi olabilir. Gece uyumama ve çok yeme sonrası bu kişiler gündüz çok uykulu ve çok tok hissedebilirler. Bu nedenle kahvaltı etmeyip, gün içinde çok dengeli yemeyip, gece aşırı tüketebilirler. b) Tıkanırcasına yeme bozukluğu; kısa bir sürede aşırı miktarda besin tüketilmesi ve bu esnada kişinin kendini kontrol dışı hissetmesidir. Atak esnasında kontrol edememe söz konusudur. Yemeğin sonlanamaması veya bitene kadar yeme görülebilir. Normal hızdan daha hızlı olarak, tok olunsa bile rahatsız olana kadar, aşırı tüketim olacağı için yalnız olarak yemek yeme davranışları görülebilir. Yeme sonrasında pişmanlık duyulabilir, fakat bu pişmanlık yine de bir sonraki yeme atağı geldiğinde kişiyi durdurmaya yetmez. > Bu test sizi ele verecek * Kendiniz veya tanıdığınız, şüphelendiğiniz biri için aşağıdaki soruları cevaplayın. Seçeneklerin yanına yazdığınız puanları toplayarak sonuca ulaşabilirsiniz. > 1) Sık sık, 2) Bazen, 3) Nadiren, 4) Asla > İnce olmamla gurur duyuyorum ( ) > Sık sık tartılırım ( ) > Sık sık diyet yaparım ( ) > Şişmanlamaktan korkuyorum ( ) > Yakınlarım "olmadığımı" söyledikleri halde, kendimi şişman hissediyorum ( ) > Her gün egzersize ihtiyacım olduğunu hissediyorum ( ) > Başkalarına yemek hazırlamaktan keyif alıyorum, fakat kendim daha az yerim ( ) > Bazen bir seferde çok hızlı ve fazla yemek yediğim oluyor ( ) > Yalnız yemeği isterim ve severim ( ) > Aç olmasam bile yemek yerim ( ) > Başkalarının önünde makul yiyorum fakat yalnız başımayken değil ( ) > Tekrar tekrar diyet yapmaya çalışıyorum veya yediklerimi kısıtlıyorum ( ) > Yeme davranışımdan ötürü kendimden utanıyorum ( ) > Kimse çevrede yokken sinsice bir şeyler yiyorum ( ) > Yediğim yemeğin miktarı hakkında yalan söylüyorum ( ) > Yedikten sonra kusuyorum ( ) > Kilomu kontrol edebilmek için diyet ilaçları, iştah kesici kullanıyorum ( ) > Yarım kilo aldığımda panik oluyorum ( ) > Sıkça yemekler hakkında düşünüyorum ve diyet yapmak üzerine kararlar veriyorum ( ) > Yemek yerken kendimi kontrol dışı hissediyorum ve çok yiyebiliyorum ( ) > Yemek yedikten sonra genelde kendimi depresif veya iç sıkıntısı hissediyorum ( ) > Değerlendirme: 42+: Beslenmeniz, kilonuz ve vücut imajınız ile ilgili ortalama bir tutumunuz var. 41-23: Yeme davranışı bozukluğu başlangıcı olabilir. 22 veya daha az: Yeme davranışı bozukluğu olması ihtimali çok yüksek > ÖZEL DİYETLE TEDAVİ OLUN... Yeme davranış bozukluklarının tedavisi çok kolay değildir. En iyi tedavi metodu tıbbi değerlendirme için dahiliye uzmanı; psikolojik destek için psikiyatr veya psikolog; beslenme önerileri için ise diyetisyen, beslenme uzmanı içeren kombine bir ekip çalışması ile gerçekleşmektedir. Çok aç kalınan, tek tip diyetler veya basında ünlü kişilerin yaptığı söylenen ya da yakınlarınızın uyguladığı diyetler denenmemeli, sağlıklı kilo vermek için diyetisyen ile görüşmelisiniz. Tek tip veya şok diyetler sonrasında kilo artışı da muhtemeldir. Çünkü kısa sürede hızlı bir şekilde ancak su ve kas kaybederiz. Hem kaybolan suyun hemen yerine yenisi gelebilir, hem de vücudumuzun çalışan işçileri olan kaslarımızı kaybedersek, metabolizmamız yavaşlayacağından kilo alma adayı oluruz. Diyet aç kalmak demek değildir. Önemli olan kilo vermek için seçtiğiniz sistemin size özel önerilmesi, ömür boyu sürdürülebilir olmasıdır. Sizin metabolizma hızınızın ölçümü, detaylı vücut analiziniz, dahiliye uzmanının değerlendirdiği tahlilleriniz, psikologunuzla beraber gözden geçirdiğiniz davranış değişikliği terapiniz, hayat şekli ve beğenileriniz, genetik özellikleriniz, sağlık durumunuz göz önüne alınıp, diyetisyeniniz tarafından hazırlanan beslenme programıyla kilo verebilirsiniz. Tedavi süreci birkaç aydan birkaç yıla kadar sürebilir. Ancak tedaviden sonra da tekrarlayabileceği için oldukça sıkı kontroller yapılmalı, asıl başarı için davranış değişikliği sağlanması gerekliliği unutulmamalıdır. > NE pişirelim? * Malzemeler : 750 gr kuşbaşı dana eti, 700 gr büyük boy patlıcan, 2 adet kuru soğan, 4 çorba kaşığı tereyağı, 3 adet iri domates, 1 su bardağı domates püresi, 1 tatlı kaşığı salça, Tuz, karabiber, kekik, Süslemek için domates ve sivribiber. Hazırlanışı: Patlıcanları alacalı soyun, uzunlamasına dilimler halinde kesin ve tuzlu suda acılarını çıkartın. Soğanları ince ince kıyın, tereyağında iyice kavurun. Eti ilave edin ve etler suyunu çekene kadar kavurmaya devam edin. Domatesleri püre haline getirin. 1 bardak domates püresi, salça, tuz, karabiber ve kekikle birlikte etlere ilave edip, gerekirse biraz sıcak su da ekleyerek etler iyice yumuşayıncaya kadar kısık ateşte pişirin. Patlıcanları süzüp kurulayıp, kızartın. Kızarttığınız patlıcanları artı (+) şeklinde üst üste koyun. Ortalarına bir yemek kaşığı pişirmiş olduğunuz etten koyup bohça şeklinde kapatın. Fırın kabını yağlayın ve ek yerleri altta gelecek şekilde fırın kabına dizin. Hazırlamış olduğunuz bohçaların üzerlerine birer dilim domates ve yeşil sivri biber koyup kürdanla tutturun. Fırın kabınıza 1 bardak sıcak su koyup önceden 180 derece ısıttığınız fırında 30 dakika pişirin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.