Hani bazen dolapta üç gün beklemiş kuru fasulyeye karşı bir tedirginlik yaşanır. Burnunuza hafif bir ekşimişlik kokusu gelir. Ya da gelmez ama siz öyle hissedersiniz. Hissedersiniz ama!.. Koca tencereyi bozulmuş diye çöpe devirmeye kıyamazsınız. Sıkışır kalırsınız... Eskiden sadece filmlerdeki yumurta topuk beyaz ayakkabı giyen o malum adamlar saçlarını boyar, sık dişli plastik taraklarla o boyalı, briyantinli saçlarını serçe parmaklarını havaya kaldırarak tararlardı... Kaş aldıran erkeklerle ise; sanatçılarımıza 'şarkıcılıkla yumuşaklığın birlikte bahşedildiği' dönemde tanıştık. Ve... Dünyanın önde gelen basın yayın organlarının ve modacılarının ortaya attığı yeni bir erkek türü ortaya çıktı. "Bakımına özen gösteren, kadınsı yanlarını sergilemekten çekinmeyen, bundan keyif alan kentli erkek!.." "New man" imajlı erkekler, modernlik ve bakımlılık adı altındaki bu feminenleşme sürecine kadınlar onları daha çok beğensin diye giriyorlarsa çok yanılıyorlar! Bir kere, hiçbir kadın 'kendine rakip' istemez! Hiçbir kadın, kendisininkinden daha güzel alınmış bir kaşa, daha pürüzsüz bir tene, daha çok sayıdaki parfüm şişesine ve bakım kremine katlanamaz! Üç seans epilasyonda gıkın bile çıkmasa o kadın seni yiğit saymaz. "Benimki gelir şimdi, gideyim de ateşe bir pedikür suyu koyayım" diye günden erken kalkmaz. Dip boyası gelmiş bir kafayla istediğiniz kadar 'erillik' iddiasında bulunun; onun sizi tınlamaması hatta adamdan saymaması muhtemeldir, hatta müstahaktır!.. Adam kısmı fikir üretmek, ülke fethetmek (biraz abarttım, çünkü bundan çoktan vazgeçtiniz!), memleket, şirket, ofis, ekip, aile yönetmek, ilime bilime katkıda bulunmak, ekmek kavgası yapmak yerine solaryum kabinine uzanıp iz olmasın diye kıpraşmama savaşı verir mi be kardeşim? Erkek adam saçıyla, başıyla, kaşıyla, orasıyla burasıyla oynattırır mı hemşehrim?! Ve fakat ne oluyor? Bu tanıma ve akıma verilebilecek tek tepki "De get!" olması gerekirken; bizim adamlar güzellik salonlarına hücum ediyor! Manikür yaptırıyor, kaş aldırıyor, kürek kadar ayakların ucunu itinayla pedikür edilmiş cilalı tırnaklar süslüyor. Amanın! Neler oluyor? Dağ gibi yiğitler gözümüzün önünde 'erken dönem Bülent ablalara' dönüşüyor. Ve sıra yine kuru fasulyenin faydalarına geliyor... 'Bozulmuş mu' diye tedirgin olduğumuz kuru fasulye vardı ya... Hani burnuna hafif bir koku geliyordu. Atalarımız; "korkulu rüya görmektense uyanık durmak yeğdir" diyor. Daha fazla kokmasın, bozulmasın, milleti de bozmasın. Atın çöpe gitsin... > Ninem diyor ki; Örtülü pazar, dostluğu bozar.