Nur topu

A -
A +

Filmlerdeki doğal afet öncesi bilim adamları toplantısı gibiydi. Daha olay olalı ben diyeyim beş siz diyin on dakika olmuşken, bilim adamları hemencecik toparlanıverir ya yedi kat yerin altında, hah aynen o misal. Bir azametle, bir ciddiyetle toplanıveren müdürlerin "Hımırım, mırım..." bıdırtıları arasında genel yayın müdürü Nuh Albayrak boğazını temizleyerek söze başladı: "Medya sektöründeki gelişmeler karşısında bizim de, aslında çok güçlü olan markamız üzerinde yıllardır biriken tozları silkeleyerek bir canlılık sağlamamız gerekiyor. Gazetemiz formatından logosuna kadar elden geçirilerek yeni bir döneme girecektir!" *** Tüm ekip heyecanlıydı... Proje halaylar eşliğinde coşkuyla karşıladı, "Türkiyem ileri" naraları atıldı, 'kılıcımın kabzasını gülle donattım' tadında duygu patlaması yaşayan arkadaşlar yönetmenden 'arkadaşın mikrofonunu kısalım' tepkisi aldı... Birçok önemli gazeteyi dizayn eden Aydoğan Kaçıra'dan belki de meslek hayatında en çok şaşırdığı talepte bulunuldu; "Mevcut gazeteden tamamen farklı olmayan ama çok daha güzel bir model!" Aydoğan Bey, gerilse de "Olmaz öyle şey" yerine, "Hımm... Sadelik ve işlevselliği Japonları dahi kıskandıracak bir tasarım! Abiiiii, enginlere sığmam tasarım!" dedi... "Peh, bizim çocuk da çiziyor bilgisayarda" denemeyecek kadar meşakkatli ve titizlik gerektiren bir çalışmaydı... Her sayfa için dörder beşer şablon çıkarıldı, kesildi-biçildi, dizildi, tartışıldı. Gazetedeki birimlerin yarısı yer değiştirdi. Özel dosyalar, diziler arkadaşların rüyalarına girdi. Vee sıra uygulamaya geldi... "Eskisinden daha geniş muhteva daha az bir alanda ve daha cazip bir şekilde sunulacak"tı... Yani, "olacak iş, mi?.."nin uzun ifadesi. Hakikaten olacak iş miydi? Tam da logoları tazelenmiş, bayramlıklarıyla fotoğraflar çektirmiş yazarlara bu aşamada en gıcık oldukları cümle -Yazılar kısa olsun!- söylenir mi? Söylendi! Karakter sınırı bile getirildi. Tashihten sorumlu şef Ahmet Demirbaş, nam-ı diğer 'Altın Makas', top bıçaklamak için camda bekleyen mahalle sakini gibiydi. "Ahmet abii! Makaleme naaaaptın?" sorularına "Kırpıp kırpıp yıldız yaptım!" demekle yetindi... *** Sabahtan akşama, akşamdan da geceye kadar haberin gelmesi, haberin eksik gelmesi, haberin uzun gelmesi, haberin anlaşılmaz gelmesi, haberin sayfadan çıkması-girmesi-değişmesi telaşıyla koşuşturuldu. Hatlı minibüs konsa rahat üç durak denebilecek yazı işleri salonu o kadar kalabalıktı ki; yerinden kalkan biri diğerine "sandalyeme bakar mısın birader" diye tembihledi. *** "Kesin cıva yutmuş!" düşüncesi hasıl eden yazı işleri müdürü, "Sayfaüçç, getironuuu, homur, maketiver, vermaketi, homur" naralarıyla motivasyon bağlamında yeni kaleler fethetmekteydi... Kırk ayrı iş için kırkının da kulpu kırık küp dolusu detay düşünen Nuh Bey ise Yörük çadırında bozlak dinlercesine sakindi... Kimse rahatlamadı ve dahi gevşemedi. Çünkü kendisini daha gölgesinden tanıyabilen ekip biliyordu ki; bu sakin görüntüye her an "Silahını ve rozetini masama bırak!" cümlesi eşlik edebilirdi... *** Akşama doğru tempo daha da yükseldi, beyni kısa devre yapanlar için teknik servisten destek istendi. Bakıldı ki olmayacak, yemek sipariş edildi... Çalışmaktan ve açlıktan beyin lobları birbirinden habersiz patinaj atan tüm arkadaşlar adına esas kız kapıyı tıklatarak yemeğin ne zaman yeneceğini sordu... 'Suçluyu teşhir edebilir misiniz?' dendiğini farz ederek işaret parmağımla gösteriyorum ki; Bülent Bey; "19:30'da dedim! Saat kaç? 19:26. Dört dakika sonra gel sor!" dedi. Esas kız, nazlı sinir sisteminin de etkisiyle "çıkışta görüşürüzz!" duruşu aldı, 'kedilerin tövbe ya Rabbim' bakışını atıp yürüdü gitti... *** Beslenme saati... Her ne kadar bir nevi iş yemeği olsa da, 'Balık pide kelle, bunlar yenir elle' manisi eşliğinde şen şakrak bir yemekti. Burada müdürlük, şeflik işlemez havasında (amirinin pidesinden ısırık alma raddesinde) doyasıya yenilip, eğlenildi... Bu arada marulun göbeğini kendine ayıranlar, baklavayı kenarından tırtıklayanlar, müdürlerin esprilerine en çok gülenler tespit ve not edildi... *** Saniyeleri bir bir sayan, saydıkça saniyelerin geçişini bile yavaşlatmayı başaran ekip, matbaa makinesi başında beklemekteydi... Vee... Saat 22:30... Akan hattan alınan ilk nüsha, "nur topu gibi bir gazeteniz oldu" müjdesiydi!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.