Özledik…

Sesli Dinle
A -
A +
Yaz akşamında hafif esen rüzgârla gelen gece sefası çiçeği kokusunu özledik… Belki bazılarınız hâlâ yaşayabiliyor ama biz büyükşehirlerdekiler  ı ıh…
 
Dalından dut yemeyi, salçalı ekmeği, Bizimkiler’i, gece yarısına kadar sokakta mahallece oynayabilmeyi özledik...
 
Domatesin ‘domates’ gibi koktuğu, çileğin tadının olduğu hormonsuz sebzeleri meyveleri;
 
Ağaçlara tırmanmayı, çıktığın dalda doyuncaya kadar meyve yemeyi;
tek katlı, hadi tek olmasa da az katlı, bahçeli, bir evde sabahları kuş sesleriyle uyanmayı özledik…
 
İnternetin olmadığı zamanlarda kütüphanede sandalyeleri çürütene kadar oturmayı, kitap kokusunu, kitap okumayı;
 
Bilgiye ve okumuş insana verilen değeri özledik…
 
Kazandığı parayı, satın alabildiklerini, yediğini içtiğini insanların gözüne sokanların ‘ayıplandığı’ günleri özledik…
 
Herkesin birbirinin hâlinden anladığı, paradan önce insanlığın esas olduğu günleri, ağaç dibinde, sokağın köşesinde, kaldırımın üzerinde arkadaşlarla yapılan gazoz çekirdek muhabbetini özledik.
 
İnsanları saçma sapan hayatlara özendirmeyen, bizi anlatan dizileri; ‘at beni tut beni öp beni’lerin olmadığı, kafiyesi anlamı ve sanatı olan şarkıları özledik.
 
Zar zor harçlıktan ayırıp kaset alıp heyecanla jelatinini açmayı, radyoda hoşuna giden şarkının çıkması için saatlerce beklemeyi, kanalları gezerken TV’de hoşlandığın kliple karşılaşmanın yerde para bulmuş hissi uyandırmasını özledik.
 
Bir kişinin çalışıp tüm aileyi geçindirebildiği, emekli ikramiyesiyle ev, araba alınabilen eski ekonomiyi özledik…
 
John Wayne, Clint Eastwood, Roy Rogers ve dahası; Western kuşağıyla başlayan pazarları, büyük yer sofralarını, yediğinin de yaşadığının da tadına varmayı özledik…
 
Kaybolan ve hatta belki de yok edilen mahalle kültürünü özledik. Ekmek almaya giderken komşu teyzelere ‘bir şey lazım mı size de’ diye sormayı, ‘kokmuştur diye’ komşuda pişenlerin ikram olarak gelmesini, çocukların güvenle komşuya emanet edilmesini, hatta evin anahtarının verilebilmesini
özledik…
 
Biriyle konuşurken ‘acaba bana ne zaman yalan söyleyecek’ veya ‘şimdi ne isteyecek’ diye düşünmeden dümdüz güvenmeyi özledik…
 
İnsanların haddini bildiği zamanları özledik… Âlimi de cahili de, memuru da işçisi de, mahiri de yeteneksizi de, çirkini de güzeli de... Şimdi herkes kendi çapında bir şöhret, bir efsane!
 
Kısıtlı imkânlara rağmen herkesin bugünden daha mutlu ve huzurlu olması ne garip. Yine yeniden gerçek samimiyet hakiki nezaket, birbirini umursayan toplum, gerçekten umutlu gençler, dejenere olan değerler, değerli hisseden yaşlılar, kavuşma hayali kuran âşıklar ve gözleri
ışıldayan insanlar geri gelirler mi ki?
 
Gözyaşım pıt…

Ninem diyor ki; Nerede birlik, orada dirlik.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.